2.6.10

"Rachel Corrie'yi unutmayın. Yolda! Desteğe ihtiyacı var!"

Onverita portalı kurucusu Serdar Temiz'in benle yaptığı röportaj:

Günlerdir gündemi meşgul eden bu yardım gemileri ve 2 gün önce olan olaylar gündemin en üst sıralarına çıktı. Peki Ship to Gaza projesi nasıl başladı, neler oldu, neler olacak? Bu sürecin en başından beri tanığı olan Open Flux Sanatçısı Hakan Akçura ile yapmış olduğum röportajı burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Böylelikle, daha somut ve gerçekçi bilgilerle kamuoyunun aydınlatılması sağlanmış olacak.

Serdar Temiz
Onverita


Bu proje nasıl başladı? Esas amaç neydi?

Öncelikle belirtmeliyim ki ben Ship to Gaza İsveç örgütlenmesi adına konuşmaya ne yetkili, ne de istekli biriyim. Onlarla doğrudan konuşabilmenin, yazışabilmenin olanağını siteleri sayesinde kolaylıkla bulabilirsiniz. Ben projenin destekçisi, sürecin tanığı ve dayanışma sergisinin katılımcı sanatçısıyım. Cevaplarımı da bu kimliğimle yazacağım.

Ship to Gaza projesi yaklaşık bir buçuk yıl önce başladı. Esas amacın ne olduğunu sormak, onların esas amaçlarından uzaklaştıklarına dair bir düşünceyi ya da önyargıyı ele verir. Oysa ilk günden bu yana değişen ve nitelik değiştiren hiçbir şey yok bu konuda. Yine kendi sitelerinde türkçe dahil yaptıkları açıklama çok yalın ve net:

”Ship to Gaza”, Filistin ve Gazze halkı için insani bir dayanışma hareketi ve pratik sonuç almaya yönelik bir girişim olarak tanımlanabilir. Girişimin amacı, en kısa sürede İskandinavya ve Avrupa’nin diğer bağlantı noktalarından hareket ettirilecek olan bir geminin Akdeniz’e indirilerek sonrasında Gazze’ye ulaştırılmasıdır.


Akdeniz’de yol boyunca ziyaret edilecek liman kentlerinde, girişime destek veren yerel organizasyon ve gönüllülerle birlikte çeşitli kültürel etkinlikler ve faaliyetlerde bulunulacaktır. Gazze halkı için toplanılan yardımlar karşılığında verilecek makbuzlar, herhangi bir siyasi görüşü temsil etmeyen, bağımsız kuruluşlardan temin edilecektir.

”Ship to Gaza” girişiminin hedefleri kısaca:

-Gazze için toplanan insani yardımları, belirlenen çerçeve dahilinde biraraya getirmek,
-İskandinavya ve Avrupa’nın diğer noktalarından yola çıkarak, bu yardımları Akdeniz’deki bağlantı noktaları üzerinden Gazze’ye ulaştırmak,
-Uluslararası kamuoyunun dikkatini Gazze’de yaşanılan trajediye çekmek icin çabalarda bulunmaktır.


"Ship to Gaza” girişimi, siyasi ve dini anlamda bağımsız kuruluşlardan oluşmakta ve herhangi bir maddi kar amacı taşımamaktadır. Hareketin genel amacı, insan hakları ve uluslararası hukuka saygı adına, siyasi ve ekonomik nedenlerle baskı altında olduğuna inanılan Gazze halkı için küresel dayanışmaya katkıda bulunmaktır.

"Ship to Gaza” girişimi, düşünsel temelini, ülkelerin uluslararası sularda dolaşım özgürlüğüne saygı göstermesi ilkesini esas alarak, yine uluslararası hukuktan doğan haklar çerçevesinde rotasında bulunan devletlerin bu haklara itibar etmesine güvenerek şekillendirmiştir. Bilhassa altı tekrar çizilmesi gereken en önemli hususlar, girişimimizin herhangi bir kar amacı taşımıyor olması, tamamen bağımsız bir karaktere sahip olması ve dayanışma ve barış için çaba gösteren bir inisiyatif olmasıdır.

Resim Sergisi vardı, projenin yardım toplamak dışında, sorunu işaret etmek gibi bir amacı Türkiye'de sanki organizasyon IHH öncülüğünde yapılmış gibi bir hava yaratıldı, doğrusu nedir?

Yukardaki alıntıda okumuşsunuzdur, "uluslararası kamuoyunun dikkatini Gazze’de yaşanılan trajediye çekmek icin çabalarda bulunmak" Ship to Gaza'nın ana hedeflerindendir. Bu trajedinin sürekliliğinin güvencesi adına sürdürülen Gazze ablukasının delinmesi, yarılması, ortadan kalkması da Ship to Gaza'nın elbette ki özellikle hedefidir. Bu yüzden İsrail'in izin verdiği kara yolu tercih edilmemiş ve gemilere sadece İsrail'in izin verdiği malzemeler değil, Gazze halkının gereksindikleri yüklenmiştir. Oysa çimentonun ve demirin de, maydanoz ve çukulatanın da girmesi yasaktır Gazze'ye...


Özgürlük Filosu'nun yolculuğunu sadece İHH'nin yayınlarından ya da Türkiye medyasından izlerseniz evet, İHH'nin
bu uluslararası organizasyonun öncülüğünü yaptığını düşünebilirsiniz. Oysa Özgürlük Filosu'nu oluşturan uluslarası birliktelik Ship to Gaza İsveç örgütlenmesi ve İHH'nin yanı sıra Ship to Gaza Yunanistan, The European Campaign to End the Siege of Gaza (ECESG), Free Gaza, Palestinian International Campaign for Ending the Siege ve Barco Gaza (İspanya) örgütlenmelerinden oluşuyor.

Her örgütlenme kendi içinde ulusal ve uluslararası alanda birçok ortak alt çalışma grubunu da kapsıyor. Ship to Gaza İsveç örgütlenmesi ülkedeki hemen tüm insani yardım ve kültür, tiyatro kuruluşları, İsveç Barış ve Adalet için Müslümanlar Derneği, İsveç'in Genç Müslümanları Derneği, İsrail -Filistin Barışı için Yahudiler Derneği, Komünist Parti, Sol Parti, Yeşil Parti, Hıristiyan dostluk dernekleri, Olof Palme Uluslararası Merkezi, tüm Filistin örgütleri, sendikalar ve öğrenci örgütlenmeleri ile birlikte ördü bu süreci.

İHH, başından beri bir parçası olduğu Özgürlük Filosu hareketinin diğer uluslararası bileşenlerini saymadan, onların adını anmadan ama kendi girişimlerine uluslararası desteğin söz konusu olduğuna vurgu yapmayı da ihmal etmeden yaptı tanıtımını. İHH'nin bu oluşumdaki bir farkından sözedeceksek, bu, deyim yerindeyse en fazla mali güce, en geniş tanıtım olanaklarına ve "müslümanlık" vurgusuna sahip örgütlenme olduğuna dair olabilir. Bu niteliklerinin, diğer örgütlenmeler için temelde bir sorun yaratmadığını, tanıtımlarındaki bilgi eksikliğinin de belki de en fazla bir sitemle anıldığını tahmin edebilirim; daha öte bir bilgiye sahip değilim.


Evet, benim de içinde bulunduğum 11 sanatçı, Stockholm Tegen 2'de adı "Belalı sularda..." olan bir dayanışma sergisi açtı 21 Mayıs'ta. Bir resim sergisi değil, her disiplinden için sergilendiği bir güncel sanat sergisi... Ben bu sergiye "Ship to Gaza: Sizi gözüm gibi sakınırım!" isimli eserimle katıldım. Sergi hala sürüyor. Sergi boyunca geniyle doğrudan bağlantı kurulan kimi dayanışma etkinlikleri yapıldı, katliamın ardından yeni etkinliklerimiz sözkonusu olacak ve serginin bitiş tarihi tümüyle sürece bağlı olarak belirsiz.

Baskın projeyi nasıl etkiledi?


Hiç kimsenin bu kadar insanlık dışı bir saldırı beklemediğine eminim. Şok olduk ve hızla, herkes bir yandan dostlarından haber almaya çalışırken, bir yandan da tüm duyarlı insanlık ile birlikte tepkimizi göstermeye, daha çok insanı bu katliama karşı etkin kılabilmeye yönelik çabalara girişti. Stockholm'de ve belli başlı tüm İsveç kentlerinde son yılların en kalabalık ve coşkulu mitinglerini örgütledi Ship to Gaza ve onun dostları... Bu mitinglerde on binler, İsrail ablukayı kaldırsa da kaldırmasa da Gazze'ye kalkacak olan Ship to Gaza'nın yeni gemileri ve o gemilere koyacağı yeni yardım malzemelerine bağış yaptı.

Medyadaki yansımaları nasıl düşünüyorsunuz? 

Sadece katliam sonrasında değil, yolculuk boyunca da, gerek uluslararası medyada, gerek Türkiye'de beni en çok etkileyen şeyin, -bu kez adı İsrail olan, geçmişte birçok kez de adı ABD olmuş olan- "güce tapınma" psikolojisinin yaygınlığı. Son yıllarda giderek yükselen ve temeli sağ liberal ekonomik ve siyasi politikalarda bulunabilecek kültürel ve ahlaki erozyonun ne kadar çok insanı, en temel insanlık değerlerini savunmaktan bile uzaklaştırabildiğini görmek beni çok sinirlendirdi. Zihinlerinin ardında bir yerlerde, bugün Gazze ve Filistin halkına, başka zamanlarda eminim diğer mazlum ya da yoksul halklara, belki de mesela İsrail hariç tüm Orta Doğu ve Afrika, belki de birçok Asya halkına, bu dünyadaki sorunların nedeni olarak bakan alabildiğine sığ, cahil ve ırkçı bir bakış açısının yaygınlaştığını gördüm. Türkiye'de ise bunun göstergeleri en çok, laik, kemalist ve alabildiğine İsrail -güç- yandaşı köşe yazarları ve okur yorumlarında ortaya çıktı.

Uluslararası medyanın, İsrail Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarının dezenformasyon çabalarına tutunma gayretlerini yine kızgınlıkla izledim. Ne iyi ki, bir kez daha itildiği uykudan uyanan duyarlı insanlığın her geçen gün genişleyen küresel isyanı ve teker teker bırakılan her ülkeden aktivist tutsakların tanıklıkları, bu dezenfermasyon çabasını daha başlarken dağıtmayı ve bugün öğrendiğimiz kadarıyla İsrail'i tüm tutsakları serbest bıraktıracak geri adımı attırtmayı başardı.

Bugün odaklandığımız konu ve belki de Özgürlük Filosu'nun eylemini gerçek hedefine ulaştırabilecek olay ise, İrlanda-Malezya ortak gemisi Rachel Corrie'nin ve yolcu aktivistlerin arızalarını onardıktan ve "Devam!" karar aldıktan sonra, iki günlük gecikmeyle Gazze'ye yaklaşıyor olması. İsrail'in bir kez daha bu tür bir vahşete kalkışmayacağını umuyor, ötesi güvenli geçişi sağlayarak, ablukayı kaldırıp, geminin yardımını Gazze'ye ulaştırmasına izin vermesini istiyoruz.

Uluslararası kamuoyu sizce yeterli desteği verdi mi?

Siz uluslararası kamuoyunun en son ne zaman bu kadar hızlı ve yaygın bir desteği örgütlediğini gördünüz? Ben Gazze saldırısı ve katliamına tepki verirken bile daha yavaş hareket edildiğine tanık oldum.


İsrail, eğer bir sınır kaldıysa o sınırı da aştı ve tüm insanlığı karşısına aldı bu kez!

İsrail'in "bize saldırdılar"  açıklaması var. Bıçaklar vardı, ne bıçağıydı bunlar, var mıydı gerçekten? 

İsrail'in tüm uluslararası yasaları yoksayarak uluslararası sularda yaptığı korsanca saldırıyı değil de neden bunu konuşuyoruz biz? Hangi insan, kendi gemisi, teknesine uluslararası sularda yapılan bu tür bir korsanlığa karşı, eğer yoksa mutfağından varederek eline bıçak almaz, kenardaki demiri kullanmaz? Ki o gemidekilerin ellerine bıçak aldığını hiç sanmıyorum. Hiçbir İsrail pazarlaması görüntü de bunu göstermiyor. Bedenleriyle, eline geçirdiğiyle kendini savunan insanlar görüyorum ben.

O gece sabaha kadar o tekneden yapılan canlı yayını izleyen herkes gördü ki, yanaşan botlardan ve helikopterlerden sallandırılan iplerden gemiye çıkan askerler de, onlar çıkmadan çok önce de güverte silahlarla taranmaya başladı ve zaten serbest bırakılan her ulusal kimlik ve siyasi görüşten tanık da bunu anlatıyor bugün... İsrail, kendi cevaplaması gereken soruları cevaplamadan soru sormaya hakkı olmayan bir suçludur ve uluslararası mahkemelerde yargılanmalıdır.

Türkiye'de Yahudi ve İsrail düşmanlığı baş göstermeye başladı internet üzerine, bunun için ne diyeceksiniz?

Gelişen uluslararası tepkinin, özellikle de müslüman ve müslüman-yoğun ülkelerin her duyarlı vatandaşının en önemsemesi gereken şeylerden biri de, bu tepkilerin anti-semitik öfkeye, lince dönüşmesinin önüne geçmek! Kabarmakta olan milliyetçi ve dinci histeriye karşı çıkmak, Türkiye'de de en temel sorunlardan biri bugün.

İçinden kimsenin aralarının radikal dinci örgütlenmelerle ve HAMAS'la açık olduğunu iddia edemeyeceği İHH'ye büyük sorumluluk düşüyor. Başkanları saldırı gecesi daha erken saatlerde verdiği demeçte, aynı mazlumlukta, ihtiyaçta olan herkese, hıristiyan da, yahudi de olsalar yardım taşıyacaklarını savunarak, vakıflarının bundan önce sadece müslümanlara yönelik yardım çabalarını görebildiğimiz tarihini aşan cümleler kullanmıştı. Bu söylemi kendi destekçilerinde yaygınlaştırmalı. Yapar mı yapmaz mı tabii ki bilemem...

İsrail devletinin siyonist apartheit politikasının karşısında durmanın anti-semitizm olduğunu iddia etmeye kalkan her görüşe ise, bizzat bu filonun aktivisti olan ve Tel Aviv başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki eylemlerde yeralan barış yanlısı, siyonizm karşıtı yahudiler en yaygın ve etkili cevabı veriyorlar ve verecekler...

Tüm dünya, Filistin dostu halklar ne derse desin, onların kahramanı olmaya başlayan Başbakan Erdoğan, İsrail'le hala yürürlükte olan tüm askeri anlaşmaları yırtmadan samimiyetine beni inandıramaz.

Destekleyenlere ne dersiniz?


Rachel Corrie'yi unutmayın. Yolda! Desteğe ihtiyacı var! Bu abluka kalkmalı! Bu hedef için girişilen her çabaya katılın, derim.



No comments: