2.12.10

Pai 2010-2011 in Thebes, Greece

On the 27th of December the PAI 2010 events will be presented in the Conference Center of Thebes followed by the announcement of the PAI 2011 events in Samothrace, Thebes, Magna Grecia in Italy and, possibly, Alexandria Egypt. Polyxene Kasda will speak about the PAI "borderline phenomenon", Constantin Angelou will present a video art based on the theme of Pratolaos, and Aggeliki Casdas will give a violin performance along with the projection of Hakan Akçura's documentary on PAI 2010 in Samothrace.

Org. City Cultural Events Network

Curator of the event in Thebes: Constantin Angelou

«ΠΑΙ» ΘΗΒΑ 2010

Ανεξάρτητο Πολιτιστικό Δίκτυο Πόλεων

ΑλεξανδρούποληΣαμοθράκηΠάτμοςΘήβα - Αθήνα

τίτλος εκδηλώσεων: «ΑΙΩΝ ΠΑΙΣ ΕΣΤΙ ΠΑΙΖΩΝ»

ΚΕΝΤΡΙΚΗ ΕΚΔΗΛΩΣΗ:

Το Ανεξάρτητο Πολιτιστικό Δίκτυο Πόλεων «ΠΑΙ» με την υποστήριξη του Συλλόγου Μικρασιατών Θήβας διοργανώνει βραδιά για την αφύπνιση του πολιτισμού και της δημιουργίας. Στην εκδήλωση θα υπάρξουν μουσικά, ποιητικά, εικαστικά και θεατρικά δρώμενα αλλά και ένα κάλεσμα δράσης για την πολιτιστική αναγέννηση του τόπου μας. Συγκεκριμένα θα παρουσιαστούν:

  • προβολή ποιητικού ντοκιμαντέρ του ΗΑΚΑΝ AKCURA από τα δρώμενα του δικτύου στη Σαμοθράκη.
  • Επίδειξη από παιδιά χαμένων παιδικών παιχνιδιών από την Μικρά Ασία.
  • Προβολή έργου βίντεο τέχνης του εικαστικού ΚΩΝΣΤΑΝΤΙΝΟΥ ΑΓΓΕΛΟΥ με θέμα την χαμένη σχέση του παιχνιδιού με τον πολιτισμό. Τίτλος «Η γέννηση του Πρατόλαου».
  • Ανάγνωση ποιητικού αποσπάσματος από το έργο «ΠΑΙ» της συγγραφέως και εικαστικού ΠΟΛΥΞΕΝΗΣ ΚΑΣΔΑ, πλαισιωμένο από μουσικό έργο ειδικά εμπνευσμένο για την βραδιά από την σολίστ βιολιού ΑΓΓΕΛΙΚΗ ΚΑΣΔΑ.
  • Ανακοίνωση διακήρυξης για την πολιτιστική αναγέννηση του τόπου μας. Στόχος μια άλλη στάση απέναντι στον πολιτισμό αλλά και η προβολή της αρχαίας κληρονομιάς ως παράδειγμα για δράση έναντι της ασχήμιας των σύγχρονων πόλεων.
  • Ανακοίνωση των διεθνών δράσεων του δικτύου το 2011.

Η εκδήλωση θα πραγματοποιηθεί το απόγευμα στις 27 ΔΕΚΕΜΒΡΙΟΥ ΣΤΟ ΣΥΝΕΔΡΙΑΚΟ ΚΕΝΤΡΟ ΘΗΒΑΣ

ΠΑΙΔΙΚΕΣ ΕΚΔΗΛΩΣΕΙΣ

(με αφορμη την παγκόσμια ημέρα του παιδιού)

  • Έκθεση τέχνης παιδιών της πόλης με θέμα το Ηράκλειο ρητό «ΑΙΩΝ ΠΑΙΣ ΕΣΤΙ ΠΑΙΖΩΝ». (έναρξη: Παρασκευή 10 ΔΕΚΕΜΒΡΙΟY, αίθουσα εκδηλώσεων 5ου γυμνάσιου Θήβας)
  • Κατασκευές παιδιών και μεγάλων που τοποθετούνται στο δάσος ως επίκληση στις δυνάμεις της φύσης και επιπλέον ως διαμαρτυρία για την καταστροφή και εγκατάλειψη του περιβάλλοντος αλλά και της αρχαίας πολιτιστικής κληρονομιάς της πόλης μας (Σάββατο 11 ΔΕΚΕΜΒΡΙΟY, 9.00 πμ., Δάσος Μοσχοποδίου)

Η Επιμέλεια των εκδηλώσεων της Θήβας θα είναι του Κωνσταντίνος Αγγέλου μέσα στο γενικό σκεπτικό της Πολυξένης Κασδά.

Ένα ευχαριστώ στον Δημήτρη Αλεξάνδρου και στον Σύλλογο Μικρασιατών.

Περισσότερα άρθρα και δράσεις για το θέμα στο http://www.artooth.gr/



19.11.10

VİDEFESTA’10 programıyla göz kamaştırıyor



Bu sene "Arşivleme Humması / Archive Fever" ana başlığını taşıyan VİDEFESTA’10 Uluslararası Medya Sanatları Festivali, 22-28 Kasım tarihleri arasında Ankara'da düzenleniyor ve görünüşe bakılırsa Ankara'lı videoseverlerin yorulmak bilmez "yer/yol/yordam göstericisi", merak ve bilgi gidericisi, festival düzenleyicisi Ege Berensel, bu kez de Özge Çelikaslan'ı yanına alarak, Goethe Institute Ankara'nın verdiği destekle, bize yine çok zengin bir festival programı sunuyor.

40jahrevideokunst.de (Dijital Miras: 1963 Yılından Günümüze Almanya’da Video Sanatı), Başa Sar ve Başlat (İngiliz Video Sanatının İlk Yılları), İktidar Hakkında Bir şey (1990'lardan 2000'lere Rus Video Sanatı) ve Türkiye Video Sanatının Kısa Tarihi, Festival'in dört temel bölümünün adları.

Festival benim 2010 yapımı Kürtçe Dersi 1, Kürtçe Dersi 2 isimli iki kısa videomu, 2006 tarihli İsveç Göçmen Dairesi'ne Açık Mektup ve 2007 tarihli
iki bölümlü Günaydın isimli video performanslarımı sergileyecek. Sözkonusu dört işim de Türkiye'de ilk kez sergileniyor.

Festivalin basın bülteni şöyle:

VİDEFESTA’10 22-28 tarihleri arasında Ankara’da “Arşivleme Humması” temasıyla Video/Yeni Medya sanatının çok önemli işlerini sergileyecek-gösterecek. Joseph Beuys’un Documenta 5’te yaptığı performansın video kaydından, Ulrike Rosenbach’ın hiç bilinmeyen işlerine, Alp Zeki Heper’in 60'larda yaptığı deneysel kısa filmlerin remixinden, Bilge Karasu’nun Ankara Radyosu tarafından kaydedilen “Çeşitlemeli Korku” ses işine kadar 104 sanatçının 129 işi izleyici karşısına çıkacak.

Bu yıl ilki düzenlenen VİDEFESTA’10 Uluslararası Medya Sanatları Festivali bu yılki teması “Arşivleme Humması”. Bu festival için dört ayrı video arşivleme ve tarih projesi festivale davet edildi: 40jahrevideokunst.de (Dijital Miras: 1963 Yılından Günümüze Almanya’da Video Sanatı), Başa Sar ve Başlat (İngiliz Video Sanatının İlk Yılları), İktidar Hakkında Bir şey (1990'lardan 2000'lere Rus Video Sanatı) ve Türkiye Video Sanatının Kısa Tarihi, Festival'in dört temel bölümünün adları.

40jahrevideokunst.de (Dijital Miras: 1963 Yılından Günümüze Almanya’da Video Sanatı) bölümünde Joseph Beuys’un Documenta 5’te yaptığı performans Video kaydı olmak üzere yeni restore edilen bilinmeyen iki videosu, Video sanatının kurucularından Klaus vom Bruch ve Ulrike Rosenbach’ın 1970lerde yaptığı hiç bilinmeyen çalışmaları, Başa Sar ve Başlat (İngiliz Video Sanatının İlk Yılları) bölümünde Tina Keane’den John Adams’a İngiliz Video sanatının önemli işlerinden bir toplam, İktidar Hakkında Bir şey (1990'lardan 2000'lere Rus Video Sanatı) bölümünde Oleg Kulik’ten ZERGUT Gruba iktidar ilişkilerini sorgulayan Rus Video sanatı örneklerine, Türkiye Video Sanatının Kısa Tarihi bölümünde Alp Zeki Heper’in 60'larda yaptığı deneysel kısa filmlerin remixinden, Bilge Karasu’nun Ankara Radyosu tarafından kaydedilen “Çeşitlemeli Korku” ses işine kadar önemli ve ilk kez izleyici karşısına çıkacak 128 iş gösterilecek.

VİDEFESTA’10’nun bu seneki çerçeve kavramı “Arşivleme Humması”, Derrida’nın Mal d’Archive kitabında kullandığı bir kavramdan geliyor. Derrida burada arşivin, arşivciliğin bir yapısökümüne girişirken, özellikle sayısal saklama teknolojilerinin, internetin arşivselliği ne hale getirdiğine değiniyordu. Lev Manoviç Veritabanı Anlatısı kavramıyla veritabanı mefhumunun video üretim süreçlerini nasıl dönüştürdüğünü göstermişti. Dizga Vertov Kameralı Adam’ı dev bir Kinok ordusunun çektiği binlerce filmlik bir arşivden devşirmişti. Esfir Shub Buluntu Film fikri yoluyla arşivseliği ilk kez film üretimine soktu. Heidegger 1967’de Wegmarken’in girizgâhına not düşmüştü: Belki de tarih ve tarihin bize sundukları tek tipleşmiş enformasyon deposundaki yerini kolayca alacak ve böylece denetim altındaki insanlığın kaçınılmaz olarak muhtaç olduğu planlamanın hizmetine sunulacak. Bu enformasyon telaşı içinde düşünme de sonlanacak mı, yoksa düşünmenin kökenleri tarafından sunulan, kendisinden bile saklanmış bir yeraltı geçidi onun misyonu için korunmuş mudur, bir soru olarak kalacak. Bu arşivleme, tasnif ve saklama ideolojileri bu seneki festivalin sorusu olacak.

Hollanda Başkonsolosluğu'nun ve Goethe-Institut Ankara desteği ile yürütülecek festivalin bu seneki sergi ve program yapımcısı Ege Berensel. Goethe-Institut Ankara’da yapılacak festivalin tüm gösterimleri ücretsiz olarak izlenebilir.

Festivalin belki de en çarpıcı bölümü olan
“40jahrevideokunst.de” Goethe Institute Ankara sitesinde şöyle tanıtılıyor:

RECORD > AGAIN!
40jahrevideokunst.de
Dijital Miras: 1963 Yılından Günümüze Almanya’da Video Sanatı


“40jahrevideokunst.de” Federal Kültür Vakfı’nın, Wulf Herzogenrath öncülüğünde hayata geçirilen bir projesidir. Goethe-Institut bu işbirliği çerçevesinde DVD inceleme edisyonunun uluslararası aktarımını üstlenmiştir.

Günümüzde video tarihinin araştırılması öncelikle, son on yirmi yılın görsel-işitsel materyalinin yeniden izlenebilir hale getirilmesi anlamına gelmektedir. Pek çok materyal müze depolarında, sanatçı atölyelerinde unutulmuş, hiç izlenememiştir. Tuhaf dörtgen ya da beşgen kasetlerdeki pek çok kayıt ya yok olmuş ya da bozulmuştur. Zaten bantlar yavaş yavaş eriyip yapışmaya başladığından zar zor çalıştırılabilmektedir. Bu tahribata bir son vermek amacıyla 2004 yılında Karlsruhe Sanat ve Medya Teknolojisi Merkezi’nde, tedavülden kalkmış video sistemleri için bir laboratuvar kurulmuştur. İşler durumda olan çok sayıda tarihi materyalin modern dijital teknolojiyle birleştirildiği bu laboratuar, 60’lı ve 80’li yıllar arasındaki döneme ait olan ve artık kullanılamayan 50’den fazla video formatının yeniden izlenebilir hale getirilmesini ve yüksek kalitede dijitalleştirilerek gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamaktadır.

En önemli hedef, kayıtların sınırlı dayanma süresi nedeniyle ciddi bir tehlike altında olan video sanatının kültürel mirasının kurtarılması, bakımı ve aktarılmasıdır. Bu inceleme edisyonu Almanya’daki video sanatının 40 yıllık tarihine genel bir bakışın yanı sıra uluslararası medya sanatı piyasasıyla bir karşılaştırmada bulunmayı da mümkün kılmaktadır.

DVD-İnceleme Edisyonu son 40 yıla ait 50 kadar video çalışmasını sergileyerek, Alman video sanatının çeşitliliğini örneklerle sunuyor. Bu projede Josef Beuys’un Documenta 5'te sergilediği boks maçı, Klaus vom Bruch ve Ulrike Rosenbach’ın 1977 yılında yaptıkları ve hiç bilinmeyen bir çalışmaları, Wolf Kahlen’in altı ekranda gösterilmiş olan "Kuzular" adlı çalışması ve Marcel Odenbach, Peter Weibel, Ursula Wevers gibi daha bir çok sanatçıların çalışmaları yeralmaktadır.

Deutsch:

RECORD > AGAIN!
40jahrevideokunst.de
Digitales Erbe: Ausstellung zur Videokunst in Deutschland von 1963 bis heute


"40jahrevideokunst.de“ ist ein von Wulf Herzogenrath angeregtes Initiativprojekt der Kulturstiftung des Bundes. Das Goethe-Institut hat die internationale Vermittlung der DVD - Studienedition im Rahmen dieser Kooperation übernommen.


Videogeschichte erforschen bedeutet heute vor allem zunächst einmal, das audiovisuelle Material der vergangenen Jahrzehnte wieder sichtbar zu machen. Vieles lagert vergessen in Museumsdepots und Künstlerateliers, ohne dass es angeschaut werden kann. Auf seltsamen quadratischen oder auch fünfeckigen Kassetten gespeicherte Inhalte sind verschwunden oder defekt. Die Bänder selber sind zudem kaum mehr lauffähig, da sie begonnen haben, sich allmählich aufzulösen und zu verkleben. Um diesen Verfall zu stoppen, wurde 2004 am Karlsruhe Zentrum für Kunst und Medientechnologie das Labor für antiquierte Videosysteme eingerichtet. Inzwischen verfügt es über einen großen funktionierenden historischen Gerätepark gepaart mit moderner digitaler Technik, der es möglicht, über 50 obsolete Videoformate der 60er bis 80er Jahre wieder sichtbar zu machen, hochwertig zu digitalisieren und damit für die Nachwelt zu erhalten.
Wesentliches Ziel ist die Rettung, Pflege und Vermittlung des kulturellen Erbes der Videokunst, deren Fortbestand und Bewahrung durch die begrenzte Haltbarkeit ihrer Speichermedien akut gefährdet ist.

Diese Studienedition bietet einen historischen Überblick über 40 Jahre Videokunst in Deutschland sowie einen Vergleich mit der internationalen Medienkunstszene. Darunter sind u. a. der berühmte Boxkampf, den Joseph Beuys 1972 auf der documenta 5 veranstaltete, die Rekonstruktion der auf sechs Monitoren gezeigten Arbeit "Schafe" von Wolf Kahlen, Marcel Odenbach, Peter Weibel, Ursula Wevers.

Festival'in zengin programı ise şöyle:

VİDEFESTA’10
Uluslararası Medya Sanatları Festivali
International Festival of Media Arts


22-28.11.2010
Goethe-Institut Ankara, Atatürk Bulvarı No 131, Bakanlıklar, Ankara


Sanatçılar/Artists:
Sanatçılar/Artists:
John Adams, Hakan Akçura,Viktor Alimpiev, Peter Anderson, Chris Meigh Andrews&Gabrielle Bown, Selda Asal, Nancy Atakan&İpek Duben, Kevin Atherton, Joseph Beuys, Viktoriya Begalskaya, Bielicky, Christoph Blasé, Ian Bourn, Claus Böhmler, Ian Breakwell, Klaus vom Bruch, Vladimir Bystrov, Aristarkh Chernyshev&Vladislav Efimov, Gerd Conradt, David Critchley, Holger Czukay, Lutz Dammbeck, Ali Mahmut Demirel, Klaus P...eter Dencker, Peter Donebauer, Pavel Dubo, Catherine Elwes, Factory of Found Clothes, Wolfgang Flatz, Michael Geissler, Judith Goddard, Gliuklya, Dmitry Gutov&Radek Group, Genco Gülan, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, David Hall, Gusztáv Hámos, Steve Hawley, Alp Zeki Heper, Rudolf Herz, Jochen Hiltmann, Brian Hoey&Wendy Brown, Nan Hoover Foundation, Madelon Hooykaas&Elsa Stansfiel, Oktay İnce, Anna Jermolaeva, Wolf Kahlen, Başak Kaptan, Bilge Karasu, Yakov Kazhdan, Tina Keane, Korpys&Löffler, Elena Kovylina, Tamara Krikorian, Gerd Kroske, Edmund Kuppel, Oleg Kulik, Levent Kunt, Mike Leggett, Stephen Littman, Anton Litvin, Urs Lüthi, Digne Meller Marcovicz, Marcello Mercado, Prigov Family Group, Stuart Marshall, Ernst Mitzka, Michael Morgner, Marcelline Mori, Heike Mutter, Susanne Ofteringer, Marcel Odenbach, Özhan Önder/Belit Sağ (VİDEA), Ferhat Özgür, C.O. Paeffgen, Stephen Partridge, Clive Richardson, Guia Rigvava, Klaus Rinke, Ulrike Rosenbach, Reiner Ruthenbeck, Ulrich Rückriem, Gustav-Adolf Schroeder, Walter Schröder-Limmer, HA Schult, Gerry Schum, Kirill Shuvalov, Tony Sinden, Wolfgang Stoerchle, Alper Şen, Candaş Şişman, UTV, Dmitry Vilensky, F. E. Walther, Peter Weibel, Ursula Wevers, Paul Wiersbinski, ZERGUT Group

PROGRAM

22 Kasım/November 2010, Pazartesi/Monday

11:00-12:40
Christoph Blasé, Beuys Boxkampf/Beuys’un Boks Maçı, 9’ 32’’, 1972.
Bielicky, Die Fettecke von Joseph Beuys/Beuys’un Yağ Köşesi, 39’ 26’’, 1986-87.
Claus Böhmler, Wir malen mit dem Rot des Kohls/Lahananın Kırmızısıyla Resim Yapıyoruz, 14’ 04’, 1974.
Klaus vom Bruch, Die Entführung eines Kunsthändlers ist keine Utopie mehr/Bir Galericinin Kaçırılması Artık Ütopya Değildir , 6’ 46’’, 1975.
Gerd Conradt, Gretchen Dutschke, 14’ 36’’, 1985/2009.
Holger Czukay, Jahresrückblick mit Cool in the Pool/ Cool in the Pool ile Geçen Yıla Bakış, 15’ 47’’, 1982.

13:00-14:40
Lutz Dammbeck, Herakles/Herkül, 10’ 28’’, 1984.
Klaus Peter Dencker, Starfighter-Geschichte eines Fronteinsatzes aus der Trilogie-Visuelle Poesie/Starfighter-Trilojiden Bir Cephe Operasyonu Öyküsü-Görsel Şiir, 6’, 1970.
Wolfgang Flatz, Toni, (ein Satz, der sich wiederholt)/Toni (Tekerrür eden bir cümle), 11’’, 1981.
Gusztáv Hámos, Seins Fiction II: Der Unbesiegbare/Science Fiction II: Yenilmez, 25’ 20’’, 1983/87.
Rudolf Herz, Das Haus der Kunst abtragen/Sanat Evini Yıkmak, 36’ 39’’, 1980.
Jochen Hiltmann, Für Künstler/Sanatçılar İçin, 13’ 31’’, 1972.
15:00-16:40
Nan Hoover Foundation, Movements in Light/Işıktan Devinimler, 16’ 36’’, 1975-76.
Wolf Kahlen, Achtung Aufnahme/Dikkat, Çekim Var, 22’ 52’’, 1980/2001.
Korpys/Löffler, Sammelstelle für Alt-Fernsehgeräte/Eski Televizyon Toplama Yeri, 7’ 52’’, 1995.
Gerd Kroske, Cassiber, 28’ 50’’, 1988-1989.
Edmund Kuppel, filmen – filmer – In 4 Minuten um die Welt/film çekmek-filmci-Dört Dakikada Devr-i alem, 5’ 8’’, 1975.
Urs Lüthi, ohne Titel/Başlıksız, 3’ 5’’, 1973.
15:00-18:40
Digne Meller Marcovicz, Über Wilhelm Reich-Viva Kleiner Mann/Wilhelm Reich Üzerine-Yaşa Küçük Adam, 90’, 1987.

19:00 Festival Açılışı (Festival Opening)

23 Kasım/November 2010, Salı/Tuesday

11:00-12:40
Marcello Mercado, Das Kapital/Kapital, 60’, 1999-2000.
Ernst Mitzka, Valeska Gert: Das Baby, der Tod/Valeska Gert: Bebek, Ölüm, 5’ 59’, 1969
Michael Morgner, M. überschreitet den See bei Gallenthin/M., Gallenthin’de Yürüyerek Gölü Geçer, 14’ 36’’, 1981.
Heike Mutter, Ekstase 1/Çoşku 1, 6’40’’, 1998.

13:00-14:40
Michael Geissler, “Nico”, 17’ 48’’, 1974.
Susanne Ofteringer, Nice Icon/Güzel İkon, 25’ 49’’, 1993.
Marcel Odenbach, Gespräche zwischen Ost und West/Doğu ve Batı Arasında Konuşmalar, 3’ 20’’, 1978.
C.O. Paeffgen, Erst das Hemd, dann die Kunst/Önce Gömlek, Sonra Sanat, 10’ 16’’, 1975.
Klaus Rinke, Wasser holen, Wasser bringen, Wasser schütten/Su taşımak, Su getirmek, Su dökmek, 6’, 1971.
Ulrike Rosenbach, Good luck for a better art/Daha iyi bir sanat için iyi şanslar, 5’ 12’’, 1977.
Ulrich Rückriem, Teilungen/Bölünmeler, 8’, 1971.
Ulrich Rückriem, Kreise/Daireler, 10’, 1971
Ulrich Rückriem, Diagonalen/Diyagonaller, 2’, 1971.

15:00-16:40
Reiner Ruthenbeck, Objekt zur teilweisen Verdeckung einer Videoszene/Bir Video Ekranını Kısmen Örtmek İçin Nesne, 31’ 45’’, 1974.
Gustav-Adolf Schroeder, Festival Genialer Dilletanten/Dahiyane Acemiler Şenliği, 10’ 5’’, 1981.
Walter Schröder-Limmer, Debatte/Tartışma, 11’’ 53’’, 1977-78.
telewissen-video, Der Magische Spiegel/Büyülü Ayna, 5’ 18’’ 1970-2008.
HA Schult, Medienhaus Ruhrtour/Ruhr Turu, 9’ 48’’, 1978.
Gerry Schum, Interview documenta/documenta Söyleşisi, 11’ 25’’, 1972.
Wolfgang Stoerchle, Untitled (Lamp Performance)/Başlıksız (Lamba Performansı), 2’ 31’’, 1972.
Wolfgang Stoerchle, Sue Turning, 12’, 1973.

17:00-18:40
UTV, Hans Christian Dany, Wochenschau/Haftaya bakış, 33’ 21’’, 1995.
F. E. Walther, Demonstration-Demonstration Werksatz zur documenta/documenta İçin Yapılan Çalışma Programı Nümayişi, 23’ 54’’, 1972.
Peter Weibel, Publikum als Exponat/Sergilenen Nesne Olarak Seyirci, 17’ 48’’, 1969.
Ursula Wevers, Horizontales/Vertikales Springen/YatayDikey Sıçrama, 12’ 29’’, 1979.
Paul Wiersbinski, King Nothing/Şeyimin Kralı, 5’ 56’’, 2008.

24 Kasım/November 2010, Çarşamba/Wednesday

11:00-12:40
John Adams, Stories/Hikâyeler, 13’, 1982.
Peter Anderson, Eyebath/Gözbanyosu, 8’, 1977,
Kevin Atherton, In Two Minds/İki Gönülde (2 screen version), 25’, 1978.
Ian Bourn, Lenny’s Documentary/Lenny’nin Belgeseli, 45’, 1978.
Ian Breakwell, In the Home/Evde, 10’, 1980.

13:00-14:40
David Critchley, Pieces I Never Did (3 screen version)/ Asla Parçalamadım (3 Ekranlı Düzenleme), 31’, 1979.
Peter Donebauer, Circling/Topaç, 12’, 1975.
Catherine Elwes, Kensington Gore, 15’, 1981.
Judith Goddard, Time Spent/Yiten Zaman, 12’, 1981.
David Hall, TV Interruptions (7 TV Pieces)/TV Fasılaları (7 TV Bölüm), 23’, 1971.
Mick Hartney, State of Division/Bölünme Hali, 5’, 1978.
Steve Hawley, The Extent of Three Bells/Üç Çanın Mertebesi , 5’, 1981.
Brian Hoey/Wendy Brown, Flow/Akış, 17’, 1977.
15:00-18:40
Madelon Hooykaas/ Elsa Stansfield, Split Seconds/Lahzalar, 11’, 1979.
Tina Keane, Clapping Songs/Şak Şak Şarkıları, 6’, 1979.
Tamara Krikorian, Vanitas/Beyhude, 8’, 1977.
Mike Leggett, The Heart Cycle/Devr-i Kaim, 9’, 1973.
Stephen Littman, Mirror/Ayna, 5’, 1979.
Stuart Marshall, Go thru the Motions/İsteksizce Yap, 8’, 1975.
Chris Meigh Andrews/Gabrielle Bown, Continuum/Süreklilik 5’, 1977.
Marcelline Mori, 2nd and 3rd Identity/2nci Ve 3ncü Kimlik, 10’, 1978.
Stephen Partridge, Monitor/Monitör, 6’, 1975.
Clive Richardson, Video Sketches/Video Taslakları, 22’, 1972.
Tony Sinden, Drift Guitars/Elektirikli Gitarlar, 21’, 1975.

25 Kasım/November 2010, Perşembe/Thursday

11:00-12:40
Guia Rigvava, You Can Rely On Me/Bana Güvenebilirsin, 1’29’’, 1993.
Gliuklya (Natalia Pershina-Yakimanskaya), Secret Advice/Mahrem Nasihat, 2’40’’, 2004.
The Blue Noses Group (Vyacheslav Mizin, Alexander Shaburov), New Russian Charades/Yeni Rus Sessiz Sineması, 2’20’’, 2004.
Prigov Family Group (Dmitry Alexandrovich Prigov, Natalia Mali, Andrei Prigov), The People and the State: Together We Build a New Russia/Halk ve Devlet: Biz, Birlikte, Yeni Rusyayı İnşaa Ediyoruz, 7’22’’, 2003.
Anton Litvin, Restoration/Tecdit, 11’ 19’’, 2006.
Pavel Dubo, Putin Karaoke, 50’’, 2005.
Dmitry Gutov&Radek Group, Demonstration/Nümayiş, 2’ 50’’, 2002.
ZERGUT Group, A Visualization of Domestication, or a Special Case in Contemporary Ornithology/Ehlileştirmrnin Görselleştirilmesi ya da Kuşbiliminde Özel bir Durum, 3’20’’, 2002.
Viktoriya Begalskaya, Nutcrackers/Cevizkırıcıları5’58’’, 2004.
Dmitry Vilensky. Contact/Temas, 4’40’’, 2002.
Oleg Kulik, I love Europe, Europe Does Not Love Me/Avrupa’yı Seviyorum, Avrupa Beni Sevmiyorum, 6’, 1996.
Anna Jermolaeva, 3 min. trying to survive/3 dakikada hayatta kalmaya çalışmak, 3’ 2000.
Aristarkh Chernyshev&Vladislav Efimov, Schwarzen Ecke/Siyah Köşe, 2’21, 2002.
Elena Kovylina, Waltz/Vals, 5’55’’, 2001.
Factory of Found Clothes (Natalia Pershina-Yakimanskaya-Gluklia & Olga Egorova), Scarlet Sails/Kırmızı Yelkenler, 7’, 2005.
Kirill Shuvalov, Massacre/Katliam, 59’’, 2003.
Viktor Alimpiev, Is it yours?/Senin mi?, 2’18’’, 2004.
Yakov Kazhdan, Mona Lisa/Monaliza, 58’’, 2005.
Vladimir Bystrov, Magnificat/Şaşkınlık, 5’05’’, 2005.

13:00-14:40
Özlem Günyol & Mustafa Kunt, On The Stage, 3’ 30’’, 2010.
Genco Gülan, Frigo, 26’ 32’’, 2008.
Genco Gülan, La mer, 5’ 50’’, 2008.
Genco Gülan, Su Altında 5 Vakit/5 Times A Day Under Water, 7’ 06’’, 2009.
Selda Asal, Who was I, for Real?/Sahi Ben Kimdim?, 10’ 22’’, 2008
Selda Asal, See Me!/Beni Gör!, 11’ 40’’, 2008.
Selda Asal, All Pale/Herşey Solgun, 4’, 2009.

15:00-19:40
Hakan Akçura, Kürtçe dersi / Kurdish lesson (1), 28’’, 2010.
Hakan Akçura, Kürtçe dersi / Kurdish lesson (2), 22’’, 2010.
Hakan Akçura, Öppet brev till Migrationsverket/İsveç Göçmen Bürosu'na Açık Mektup, 50’ 53’’, 2006.
Hakan Akçura, Godmorgon/Günaydın, 2 Ekranlı Video Düzenleme/2 Screen Video Instalation, 7’ 31’’+93', 2007.
Ferhat Özgür, I Can Sing, 7’, 2008
Ferhat Özgür, Metamorphosis Chat / Metamorfoz Muhabbet, 9’ 75’’, 2009.

26 Kasım/November, 2010, Cuma/Friday

11:00-12:40
Oktay İnce, Müstehcen/Dirty, 4’ 5’’, 2005.
Oktay İnce, Rendu, 5’ 50’’, 2007.
Oktay İnce, Naturel ile Futurel, 10’, 2006
Oktay İnce, Vokal Anestezi, 23', 2004
Oktay İnce, Dağın Ardında/Behind the Mountain, 47’, 2005.

13:00-14:40
Ali Mahmut Demirel, The Tunnel, 3’ 26’’, 2005.
Ali Mahmut Demirel, We (all) search, 3’, 38’’, 2005.
Nancy Atakan&İpek Duben, Thinking Garbage/ Düşünen Çöp, 2’ 15’’, 2005
Nancy Atakan, Lost Suitcase/Kayıp Bavul, 3’ 34’’, 2009.
Candaş Şişman, Flux, 4’ 43’’, 2010.
Candaş Şişman, Avatar, 6’ 35’’, 2009.
Candaş Şişman, Retory, 3’ 25’, 2007.
Candaş Şişman, Edicisum, 3’ 8’, 2008.
Alp Zeki Heper, Siyahlı Kadının Kokusu/Le parfum de la Dame En Noir, 5’ 54’’, 1962.
Alp Zeki Heper, Şafak/L’Aub, 7’ 44’, 1963.
Bilge Karasu, Çeşitlemeli Korku-5 Ses İçin/Fear Variations-For 5-Voice Chorus, Ses-Sound, 8’ 50’’, 1975.
Levent Kunt, Le Spectacle, 18’, 2009.
Başak Kaptan, Teras/Terrace, 1’ 8’’, 2008.
Alper Şen, Hafıza, 6’, 2003
Alper Şen, Mayın, 8’, 2009
15:00-18:40
Özhan Önder/Belit Sağ (VİDEA), Temiz Giysiler, 30’, 2010.

Güncelleme:
Özhan Önder/Belit Sağ (VİDEA), Temiz Giysiler, 30’, 2010.
Clean Clothes Campaign (Temiz Giysi Kampanyası) CCC’nin Uluslararası Forumu’nu (IF) 22-26 kasım tarihleri arasında Birleşik Metal Sendikasının Gönen’deki Kemal Türkler Tesislerinde gerçekleştireceği 100’ü aşkın ülkeden 250’ye yakın işçi, sendikacı, aktivist ve a...lan örgütlenmesi yapan kişi ya da grubun katılacağı toplantılar, VİDEA’dan Özhan Önder, Belit Sağ tarafından videolanacak, aktivistlerle yapılan röportajlar festivalle aynı tarihte gerçekleşecek bu etkinliğin içerisinde gün be gün gösterilecek ve son gün saat üçte etkinliğin videosu sergilenecek.

15.11.10

Sanat tarihinin çöp tenekesi - Ben Lewis


Ben Lewis'in Prospect dergisinin 24 Mayıs 2010 tarihli 171. sayısında "The dustbin of art history" başlığıyla yayınlanan makalesinin Fırat Genç tarafından yapılan ve Bir+Bir dergisinin altıncı sayısında yayınlanan çevirisi


Damien Hirst’ün geçtiğimiz ekim ayında Wallace Koleksiyonu’nun yanıbaşında düzenlediği sergideki resimler iğrençti. Pek çok eleştirmen, deliye dönmüş halde, bu işlerin Poussin ve Rembrandt’ın eserlerinin yanına bile yaklaştırılmaması gerektiğini haykırıyordu. Benim sergiyi ziyaretim çok kısa sürdü. Ama çıkışa doğru aceleyle koştururken farkettim ki, tüm bu eleştirmenler aslında yanılıyordu. O an zihnimi çelen, 18. yüzyıl Fransız ressamı François Boucher’nin devasa merdiven boyunca sıralanmış, şeffaf giysileri içindeki yarı çıplak kızlarla ve pembe putti’lerle dolu görkemli gündoğumu ve günbatımı kanvasları oldu. Fransız rokokosu koleksiyonuyla meşhur Wallace Müzesi, tam da Hirst’ün “Kayıp Aşk Yoktur – Mavi Resimler” başlıklı sergisi için olabilecek en mükemmel ortamı sunmuştu.

Zira son yirmi yılın güncel sanat ortamının genişçe bir kesimiyle –ki burada yalnızca Hirst, Jeff Koons ve Takashi Murakami gibi manşetlerden inmeyen pahalı sanatçıların işlerini değil, kamuya ait galerilerin bünyesinde çalışan kavramsal sanatçıların pek çoğunu da kastediyorum– hoppalığı, lüksü ve sanat-seviciliği yücelten, yozlaşmış, yolsuzluklara boğulmuş eski düzenin himayesine sığınmış Fransız rokokosu arasındaki paralellikler gözden kaçacak gibi değil.

Boucher’nin sanatı, Barok ekolün uhdesinde taşıdığı klasik ve Hıristiyan değerlerinden kopuşu ve de tehlikeden, çatışmadan ve ahlâkî ilkelerden arınmış, soft pornonun cennet vadisine geçişi temsil ediyordu. Benzer şekilde Hirst’ün işi de, sanattaki “burjuva emanetlerini” gözümüzü hoş etmekten öteye geçmeyen duygu yüklü görsel mecazlar mertebesinde gören modernizmden kopuşu temsil ediyor.

İktisadî ve siyasal sistemin 1789 devrimindeki kanlı sonuyla birlikte rokoko da bitti. Yunanistan krizi ve Goldman Sachs bir yana, böylesi bir kader güncel sanattan henüz ırak görünüyor. Ancak rokoko, sanat tarihinde o nihaî düşüşü yaşamış onlarca büyük akımdan sadece biri. Bir başka örnek, 19. yüzyıl sonunda romantizm ve neo-klasisizmin akademizm ve salon sanatına dönüşmesiyle yaşanmıştı. 16. yüzyılda ise İtalyan Rönesansı’nın vardığı yer manierizmin güvenli kolları olmuştu.

Bu türden bir sanat o kadar da “kötü” değildir aslında. Geç dönem üslûplar güzellikleriyle gözümüzü kamaştırabilir, ölçekleriyle bizi şaşırtabilir, ustalıklarıyla bizi etkileyebilir ya da aşırılıkları ve şatafatlarıyla bizi afallatabilirler. Zamane eleştirmenlerinin övgüleri arasında çağın ruhunu cümle âleme duyururlar.

Boucher (1703-70) örneğin, hayatı boyunca iyi para getiren işler yaptı. Aynı şey, sanatın beklenmedik bir patlama yapıp sanatçıların bol kazançlı meşhur şahsiyetlere dönüştüğü geç 19. yüzyılın İngiltere ve Fransa’sındaki akademizm ve salon sanatı için de geçerlidir. Fransız akademik ressamı William-Adolphe Bouguereau (1825-1905) bir meslektaşına “benim her bir dakikam 100 frank” demişti. John Ruskin, 1871 yılında Fransız sanatçı Jean-Louis Meissonier’nin (1815-91) Napolyon savaşlarından birini tasvir ettiği 1814 adlı tablosuna 1000 Gine ödemişti. Ruskin, 1877’de aynı resmi altı kat paraya sattı. Ancak 20. yüzyılın başına gelindiğinde Meissonier’nin hem şöhreti hem de piyasa değeri yerle yeksan oldu.

Sanat hareketlerinin kemikleşen son dönemlerine has tipik bir şemadan bahsedilebilir. Böyle zamanlarda gelişmenin yerini mübalağa alır. Sanatsal kavramların, süreçlerin, tekniklerin ve temaların avadanlığı formüllerden ve alıntılardan mürekkep bir arşive dönüşür; kendi kendinin parodisi haline gelir.

Son on yılda sadece kavramsalcılık değil, belki de bütün bir modernist proje benzer bir süreçten geçmekte. Elbette ki, Andreas Gursky gibi ünlü fotoğrafçılar ya da Luc Tuymans gibi ressamlardan Lindsay Seers ve Anri Sala gibi daha az tanınan video sanatçılarına, kimi önemli ve ilham sahibi sanatçılar, son yıllarda önemli işlere imza attılar. Fakat bu asrın meşhur sanatında, absürd seviyedeki piyasa değerinden de öte, daha temel bir yanlış var.

Bana göre bugün yaşanmakta olan düşüşle önceki dönemlerin büyük akımlarının son dönemlerini ortak kesen dört estetik ve ideolojik özellik var: Sanatsal yaratımın formüllere bağlanması; sanatı ve sanatçıyı asıl konunun ve fikirlerin üzerine çıkaran narsistik kült; duygunun geri dönüşü; ve de sinizm.

1. Formül
16., 18. ve 19. yüzyıl tarzlarının manierizm, rokoko ve akademik resim– son evreleriyle aramızdaki en görünür paralellikler, sanatsal formların birer formüle dönüşmesinden kaynaklanıyor. Modernist hareketlerin –her biri onu keşfeden sanatçı gurubuna özgü olan– ikonik süreçleri bugün artık birer şablona dönüşmüş durumda. Foto-realizm örneğin, 1970’lerin sanat tarihinde bir evreydi; şimdiyse çok sayıda sanatçının işlerinde foto-realist bir “damar” var. Hirst kendi haplarının (ya da çocuğunun doğumunun), Jeff Koons paket kâğıtlarının foto-realist resimlerini yaparken, güncel Hint sanatçı Subodh Gupta foto-realist tarzda çömlek ve tavalar yapıyor.

1960’ların sonunda Bruce Nauman neon ışıklarla yazılmış rahatsız edici sözcük oyunları yaratarak öncü olmuştu, bugünse şu gökyüzünün altındaki her sanatçının bir de neon işi var. İngiltere’den birkaç örnek: Tracey Emin neonla aşk mesajları yazdı, Shezad Dawood ağaçlar arasına neonlarla Arapça sözcükler astı, Martin Creed ise Tate Britain’ın önüne gene neonla yazılmış “Her şey çok güzel olacak” sloganını yerleştirdi. Karelemeler, seriler, aynalar, küp ya da geometrik cisimler bolca kullanılan diğer minimalist formlara örnek. Resimde bunlara mukabele eden araç ise fırça darbeleri ve sıçratmalar.

Bu türden formüllerin ortaya çıkmasının daha ileri sonuçları da mevcut. Bundan otuz sene önce bir sanatçının kendi tarzını geliştirmesitüm bir kariyerini alırdı. Şimdiyse pek çok sanatçı modernizm içinden seçtiği üslûplara kendi ufak numaralarını ekleyip işlerini yaratıyor. Soyut resim, vitrinler, readymade, karelemeler ve foto-realizm üzerine işlerini kuran Hirst yine iyi bir örnek. Sanatçıya özgü tarz bir markaya dönüşebiliyor, burada tarzın “gelişim”inden anlaşılan ise bu markanın farklı konulara uygulanması anlamına geliyor. Subodh Gupta’nın “tarzı” Hint yemek kap kacakları örneğin. Öğle yemeği için kullandığı çömlek ve kapları düzgün minimalist sıralar halinde raflara dizerek başladı işe, ardından bunları dinamik öbekler haline getirdi ve devasa kafatasları ya da nükleer patlama ânında havaya yükselen mantar şeklinde bulutlar yapmak için lego gibi kullandı.

Hiç şaşırtıcı olmayan biçimde –hatta mantığa gayet uygun olarak– bu alanda intihal çok yaygın, ama kimse bundan bahsetmiyor. Son zamanlarda gördüğüm en aşırı örnek, Ai Weiwei’nin “Sonsuza Dek Bisiklet” (2003) adlı devasa bisiklet heykeliydi. Ölçeği bir yana, işin konseptini Gabriel Orozco’nun 1994 tarihli “Dört Bisiklet”inden (Her zaman Tek Bir Yön Vardır) ayırmak neredeyse imkânsız gibi.

Postmodernizm fikri altında toplanan bir dizi düzmece sanat kuramı bu süreci maskeleyecek biçimde evrildi. Postmodernizm çağında bize özgünlüğün artık bittiği, temellük etmenin tercih edilir hale geldiği, tarzın öldüğü, çoğulculuğun geçer akçe olduğu söylendi. Herhangi bir büyük akımın son evresi için söylenebilecek laflar bunlar. Manierizm zamanında önceki ustalardan yapılan alıntılar icadın yerini almış, realizm dekorasyona dönüşmüştü.

Michelangelo ve Leonardo’nun canlı modelleri ve cesetleri inceleyerek yaptığı kas yapısı çizimlerinin yerini bedenlerin yüzeyine serpiştirilmiş fırça darbeleri almıştı.

2. Narsisizm
Gelelim günümüz sanatının bizleri hayal kırıklığına uğratan ikinci özelliğine: Narsisizm ve kendi kendini pohpohlama. 19. yüzyıl sonunun neo-klasisizmi sanatın kendisine dair takıntısıyla hermetik bir sanat akımıydı. Bouguereau’nun resimleri Michelangelo ve Botticelli’den alınıp idealize edilmiş klasik dünyanın –ki bu ideal dünyanın kökleri bütünüyle sanat ve arkeoloji alanındadır– içine konumlandırılmış figürlerle doludur.

Benzer şekilde bugünkü güncel sanat işlerinin büyük çoğunluğu sanatla ilgili işler. Turner Ödülü sahibi Mark Leckey’in “Cennetten Çıkma” (2004) adlı işinde kamera Jeff Koons’un pırıl pırıl heykeli “Tavşan”ın (1986) etrafında dönerken heykelin yüzeyinde Leckey’in apartman dairesinin yansımasını görürüz. Ünlü graffiti sanatçısı Banksy, Kate Moss’un stencil portresini Warhol’un Marilyn ve Campbell Çorba Kutusu işlerinin tarzında yaptı. Londra’da mukim Amerikalı sanatçı Peter Coffin ise Alberto Giacometti, Max Ernst, Jean Dubuffet, Robert Indiana, Yves Klein ve Jeff Koons’un işlerinin iki boyutlu siluetlerinden oluşan bir dizi hazırladı. Liste uzar gider.

Bu narsistik ortamda readymade’in dört bir yanı sarmasının da payı oldu. Marcel Duchamp, Man Ray ya da Joseph Beuys gibi isimlerin elinde readymade, sanat işinin yaratımını ve algılanmasını yeniden tanımlamanın bir aracıydı. Herhangi bir nesne, sanatın temel tanımlarını altüst etmek (Duchamp’ın ünlü pisuarı), bilinçdışını keşfe çıkmak (Man Ray) için ya da simgesel amaçlarla (Beuys) kullanılabiliyordu.

Bugünse readymade, tüm insan tecrübesinin, bir sanatçı onu o şekilde gösterdiği anda “sanat”a dönüşebileceği görüşünün bir ifadesine dönüştü. Rirkrit Tiravanija kendi dairesini bir galeride yeniden inşa etti; Richard Prince sigara reklamlarını fotoğraflayıp çerçeveledi; Carsten Höller Tate Modern’da lunaparktakiler gibi büyük kaydıraklar inşa etti. Sanatçı mitolojisinin yerle bir olduğuna dair tüm o postmodernist iddiaların aksine, bana kalırsa bu türden bir emperyal hırs sayesinde sanatçı daha önce hiç olmadığı kadar mitolojik bir figüre dönmüş durumda.

3. Duygu
Günümüz sanatının bu ışıl ışıl hali –güncel sanatçıların boğazlarına kadar ticarîleşmiş olmaları, tüm o kutsayıcı ton ve işlerin kitlesel üretimi–küratör-eleştirmenlerce kavramsalcılığın can sıkıcı entelektüel yılları karşısında belirmiş bir tepki olarak meşrulaştırılıyor. Şu isyanın muhafazakârlığına bakın hele. Sanat küçük, yüzeysel ve tüm o hisler dünyası içinde kendiyle meşgul bir şey haline geldi. Gerçek anlamda entelektüel ya da harekete geçirici olmaktan çıkıp duygusal bir şeye dönüştü.

Minimalizm ya da kavramsalcılık gibi tarzlar örneğin, sanat objesinin tanımını genişletmeye yaramışlardı. Heykel ve resimdeki alışılmışlıkları aşmanın, görsel algıyı keşfetmenin mücadelesini vermişlerdi. Bir heykel öylece yere serilebiliyordu, Carl Andre’nin tuğlalarla yaptığı gibi. Donald Judd’un kutuları mesela, en basit boş mekânı ifade edebiliyordu ya da Richard Serra’nın çelik levhaları bariz kırılganlıklarıyla sizi korkutabiliyordu. Ellsworth Kelly’ninkiler gibi soyut monokrom bir resim, çerçeveyi devreden çıkararak ya da resmi çaprazlamasına yerleştirerek yüzlerce yıllık varsayımları tersyüz edebiliyordu.

Şimdiyse tüm bu araçlar duygusal sonuçlar elde etmek için kullanılıyor. Hirst’ün monokrom kelebek resimleri, rokokonun pastoral sahneleri gibi, güzel ve hoppa bir estetiğin peşinden koşuyor. Gene Hirst’ün ecza dolabına dizili ilaçları resmettiği Modern Tıp serisi, salonlarda bulunacak türden peri resimlerinin çağdaş versiyonlarını sunuyor. Tracey Emin’in 2008 Folkestone Trienali’nde açık alanlarda sergilenen çocuk kıyafetleri yerleştirmesi, Takashi Murakami’nin sevimli Japon çizgi film karakterleri ve de Jeff Koons’un devasa boyutlardaki balon köpekleri, Bouguereau’nun, etraflarını melekler sarmışken anneleri tarafından karınları doyurulan çocuk imgeleri gibi sulu zırtlak bir kayıt düşüyor zihnimize.

Tekrar etmek gerekirse, bu resimlerin ille de”kötü” olmaları gerekmez -nitekim Bouguereau’nun ya da Boucher’nin resimleri kötü değildi– ama bunların kitsch olduğuna da şüphe yok.

4. Sinizm
Güncel sanatçılar, onların küratörleri ve kuramcıları bu kusurların pek çoğunu ikrar ederler, işlerini savunurken kendi malzemelerine karşı eleştirel bir tutum takınırlar.

Evet, Koons’un parıldayan balonu kitsch’tir, ama tam da bu yüzden sanattaki beğeniler hiyerarşisini altüst eder. Evet, Hirst’ün dizi dizi endüstriyel elması sıraladığı altın kaplama dolapları ahmakçadır, ama bu, onlara hayranlıkla bakan toplumun bir eleştirisidir. Kendi noksanları üzerine işler üreten başka sanatçılar da oldu. Maurizio Cattelan, 1993’te, erken tarihli parlak işlerinden birinde canlı bir eşeği ve avizeyi bir New York galerisine yerleştirmiş ve iyi bir fikirle çıkıp gelememesini konu etmişti.

Alman sanatçı Martin Kippenberger (1953-97) kariyerinin büyük kısmını kayda değer sanat işleri yapma arzusunun nasıl durmaksızın hayal kırıklığıyla sonlandığını tasvir eden işlere ayırmıştı. Başarısızlığa dair şaşırtıcı derecedeki dürüst tavır, umutsuzluk ve fikirsizlik, modernizmin son döneminin temel bileşenleri.

Rokoko ve akademizm de bu türden bir günah çıkarma dönemi yaşamıştı. Boucher’nin en iyi resimlerinden biri, en önemli hamilerinden Madame de Pompadour’u resmettiğidir (1756). XV. Louis’nin metresi tuvalet masasında oturmuş, o sıralar saray ahalisi arasında moda olan beyaz pudra ve rujunu sürüyordur. Ama bu öylesine bir saray portresi değildir. Boucher, çoğu kez, zaten yaptıkları makyajla “boyanmış” olan kadınları boyamakla, doğada varolmayan pembe ve morları kullanmakla eleştirilmiştir. Bu işinde ise tam da makyaj yapım aşamasını göstererek kendisine gelen eleştirileri kucaklar. Dahası, Madame de Pompadour aynadaki yansımasına bakarken ve pudra fırçasını tıpkı kendi portresini yapan bir ressam edasıyla tutarken resmedilmiştir.

Burada sanat kendi yüzeyselliğini kutsamaktadır. Böyle yaparak kendisine yöneltilen her türden eleştiriyi masseder, tıpkı Warhol’un meşhurları ya da Hirst’ün, sanatına yöneltilen eleştirileri ya da yaltaklanmaları alaya aldığı “Altın Buzağı”sı gibi.

François Boucher, Madame de Pompadour, oil on canvas, 1750

Kimin şöhreti sürüp gidecek?
19. yüzyılın sona ermesinden kısa bir sonra akademik resmin piyasası çöktü. Bir zamanlar binlerce pound’a (bugünün milyonlarına denk geliyor bu para) alıcı bulan resimlerin fiyatı birkaç yüz pound’a düştü.

Koleksiyoncuların bazıları “alternatif” sahalara açılmıştı bile. Édouard Manet, Gustave Courbet, Edgar Degas ve empresyonistler gözdeydi artık. Salon sanatçılarının gördüğü abartılı ilgiden uzak da olsa, işleri sergilenen, koleksiyonlara toplanan sanatçılar bunlardı. Ama salon sanatçılarının aksine, bu “alternatif” sanatçıların şöhreti bugüne kadar sürdü.

Tıpkı 19. yüzyılın sonunda olduğu gibi, son on yıl içinde de ilham sahibi önemli sanatçılar çıktı. Ama gözümüzün önünde neler olup bittiğini tam olarak görebilmek için bu son on yılın en meşhur işlerinin pek çoğunun yaratıcılıktan uzak, mükerrer, sinik ve para düşkünü olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Şöhretin, debdebenin, büyük paraların sanatını defetmek için niye gelecek kuşakları bekleyelim ki? Sanatçıların, onların milyarder hamilerinin ve yaltakçı küratörlerinin suratına neden Troçki’nin şu sözlerini haykırmayalım: “Sizler acınası durumda, izole bireylersiniz. İşiniz bitmiş sizin. Rolünüz burada sona erdi. Ait olduğunuz yere, sanat tarihinin çöplüğüne gidin!”

9.11.10

Yeni blogum yayında: Geçip de kalanlar...


"Geçip de kalanlar..." bu toprakların uzun tarihinde başına gelen, başına getirilen ama bizim "geçti de gitti maaşallah!" diyemediğimiz, yüzleşme gerektiren çokça şeye dair, internet üzerinde arayıp, bulup, yaygınlaştırmayı seçtiğim hemen her şeyin yeralacağı bir blog. Arada bir de nefes almak için, yine bu topraklarda akan hayata dair birileri emek verip yazmış, çizmiş, basmış olsa da bizim pek görmediğimiz şeylere de yer vermeyi düşünüyorum. Sizlerin bu bloga taşınmasını uygun bulacağınız her şeye dair önerilerinize de açığım.

31.10.10

Dra åt helvete AF Kultur!


Jag vet inte om ni kommer ihåg eller ens vet om problemen och följderna jag hade med AF Kultur i 2006. Man kan säga att även jag hade kommit till en punkt jag kunde säga "minns inte längre".

Vad var det som hade hänt?

Såsom många andra nyanlända arbetslösa konstnärer hade även jag vägarna förbi AF Kultur i 2006. AF Kultur exkluderade denna utländska konstnär som hade haft stora delen av sin karriär utanför Sverige pga. hans invandrarbakgrund trots att alla antagningskriterier var uppfyllda.
Jag förblev då inte tyst utan gick ut till allmänheten med information om den öppna diskrimineringen.

Vänsterpartiet hörsammade mig, tog upp ärendet på riksdagen, motionen hade besvarats av en minister, ett intetsägande svar. Efter det skrev jag till DO och de i sin tur meddelade mig att de inte kunde hitta tillräckligt underlag för att styrka att diskrimineringen skulle ske pga. etnicitet.

Sedan…


Det har gått 4,5 år. Under denna tid har jag deltagit ytterligare i 32 utställningar i den svenska och internationella konstvärlden.
Bara 11 av dem senaste året… Man har skrivit om mina verk, diskuterat, recenserat i tidningar, magasin, gjort program om på flera tv kanaler. Min konstblogg Open Flux har drygt sjuttiotusen besökare…

Det har gått 4,5 år. Jag blev tyvärr arbetslös igen sedan januari. Kontakten med AF går följaktligen inte genom AF kultur. Fastän AF Kultur har de utbildningarna som kan leda till ett jobb för mig i sin regi och det krävs att man är inskriven på AF Kultur för att söka dessa. Anledningen till min ansökan i 2006 var att kunna delta liknande program; livet ställer liknande nödvändighetskrav nu.


Jag tänkte och kom fram till att saker måste ha ändrats under denna period, personalen på AF skulle vilja reparera gamla misstaget och omvärdera min ansökan från 2006. Jag skickade ett mail samt bifogade mitt uppdaterade CV:

"Hej,

Jag hade tidigare ansökt om inträde till AF Kultur 2006.09.26 som ni kan se i era register.


Jag har varit arbetslös under en tid och de arbeten jag vill söka efterfrågar vissa programkunskaper. Jag har sett att det finns utbildningar som skulle förse mig med det som eftersöks finns i er regi.
Såsom ni vet hade jag redan vid förra ansökningstillfället uppfyllt inträdesvillkoren för AF Kultur. Men trots det fick jag avslag på min ansökan och därefter gick jag vidare till DO och fallet togs upp på Riksdagen.

Jag ber er och tror att ni också samtycka att ompröva mitt ärende avseende inträde till AF Kultur. Därför gör jag ingen ny ansökan utan vill med detta aktualisera min tidigare ansökan.


Jag bifogar förstås mina CV:konstnärliga och arbetslivserfarenhet som är uppdaterade sedan dess.


Jag ser framemot att få beskedet att jag är inskriven på AF Kultur.


Med vänlig hälsning,"


Svaret kom inom 24 timmar:


"Hej!

Yrken AD, layout och grafisk formgivare tillhör inte Af Kultur. Det framkommer inte av dina meriter att du under de senaste 3 åren arbetat tillräckligt i yrken som tillhör af Kultur.


MVH


Katja Sjöberg"


Det fanns bara ett svar jag kunde ge:


"Hej,


Jag undrar om du har verkligen tittat på mina båda CV: konstnärliga och arbetslivserfarenhet.


Menar du verkligen att jag inte uppfyller kriterierna trots mitt 19 åriga yrkesliv som erkänd och etablerad bildkonstnär? Om vi bara räknar de senaste 5 åren (sedan jag kom till Sverige) har jag deltagit i 32 utställningar både internationellt och i Sverige på etablerade gallerier, konsthallar samt biennaler. Bara i år deltagit i 11 utställningar som bildkonstnär.


Jag fyllde dessa kriterier redan i 2006 som du också vet.


Om du fortsätter att åberopa "Yrken AD, layout och grafisk formgivare tillhör inte Af Kultur" trots allt, kommer jag ställa mig undrande till dina verkliga motiv."

De ville ha bevis/dokument som styrker mitt identitet som aktiv konstnär.

Jag skickade dokumenten så att hon skulle kunna öppna och läsa dem på Internet. Dokumenten som skickades:
2010 Athens Art 2010 Contemporary Art Exhibition Brochure
2010 PAI 2010 Contemporary Art Exhibition Samothrace Poster
2010 7th Karaburun Festival Brochure
2010 Distance Festival London Brochure
2010 Ankara International Film Festival Catalogue
2010 Ankara International Film Festival Brochure
2010 Tornavideo Exhibition Catalogue
2010 HEP China Exhibition Web News 1
2010 HEP China Exhibition Web News 2
2010 HEP China Exhibition Web News 3
2010 HEP Tehran Exhibition Poster
2010 HEP Beijing Exhibition Poster
2010 !F Istanbul Film Festival Online Program
2009 Solo Exhibition Tegen2 News Dagens Nyheter 20090308
2009 Solo Exhibition Tegen 2 Poster
2009 Istanbul Off Spaces Exhibition Berlin Catalogue
2009 35th Years of Turkish Video-art Exhibition France Brochure
2009 35th Years of Turkish Video-art Exhibition France Catalogue
2009 Interzone Nation Gallery Galzenica Zagreb Catalogue
2009 HEP Spain Exhibition Web News
2009 HEP Germany Exhibition Poster
2009 HEP Portugal Exhibition Poster
2009 HEP Portugal ExhibitionWeb1
2009 HEP Australia Exhibition Poster
2009 HEP Australia Exhibition Web News 1
2009 HEP Australia Exhibition Web News 2
2009 HEP Australia Exhibition Web News 3
2009 HEP Macau Screening Program List
2009 HEP Macau Exhibition Poster

2009 Dirty Story Exhibition BM Suma Istanbul Brochure

2009 Ankara International Film Festival Catalogue

2009 Ankara International Film Festival Brochure
2008 Supermarket Art Fair Catalogue
2008 1st International Roaming Biennial Of Tehran Istanbul Poster

2007 Jag Min Husses Hund Exhibition Tegen 2 Flyer

2007 An Article About Jag Min Husses Hund Exhibition Tegen 2 Web

2007 An Article About Jag Min Husses Hund Exhibition Tegen 2 Afton Bladet
2007 An Article About Fear Of God Exhibition Radikal Newspaper
2007 An Article About Fear Of God Exhibition Radikal Newspaper 2

2006 News About Oppet Brev Till Migrationsverket SvD 20060615

2006 LabyrintIn Exhibition BotkyrkaKonsthall Book


Hon misstog sig och trodde att dessa kataloger, brochyrer och affischer var olika formgivningsjobb jag hade gjort, eftersom hon uppenbarligen inte hade läst innehållet. Några dokument var på turkiska, så hon svarade förstås att hon inte kunde läsa dessa. Jag svarade tillbaka att dessa var kataloger, brochyrer, affischer och nyheter från de olika utställningarna som jag hade deltagit runt om i världen, var skrivna förstås i olika språk beroende på vilket land utställningen ägde rum, vissa var på turkiska, grekiska, portugisiska eller kinesiska och om hon inte kunde dessa språk var det naturligt att hon inte kunde läsa det.
Denna gång kom ett kort svar med endast en mening, en uppmaning som jag trodde var att jag skulle översätta dokumenten från engelska till svenska. Eftersom de flesta av dokumenten var på engelska. Jag blev förbannad, svarade att hon kunde anlita en översättare om hon inte heller kunde engelska och att det inte var min uppgift. Jag ställde motfrågan om problemet i stället handlade om att jag är en utlänsk konstnär som ställer ut på den internationella konstscenen och att jag inte var en äkta-svensk konstnär som ställer ut på hemmaplan och har alla dokument på svenska.

Sedan visade det sig att Katja kunde visst engelska, det hon ville var att jag skulle gå till AF Kultur för att översätta alla dokument som inte var på svenska och engelska... Översätta dessa till engelska... Jag undrade varför hon inte ville att jag skulle översätta till svenska utan till engelska, hade hon fördomar om att jag inte skulle klara det som utländsk konstnär...

Jag skrev svaret:
Glöm dokumenten på kinesiska, turkiska, portugisiska, spanska, franska, grekiska, de dokumenten som blir kvar är på svenska och engelska och mer än tillräckligt för att styrka mitt konstnärliga duglighet.

Jag tillade att de inte heller kan beorda mig att gå dit, jag anser att jag hade skickat all information och handlingar som efterfrågades för att ompröva min ansökan om tillträde till AF Kultur och att jag faktiskt väntar på deras svar på min ansökan.


Beslutet kom inom en vecka per post. Svaret var densamme som första mailet jag hade fått men denna gång var brevet undertecknad av chefen för AF Kultur, Stefan Popovic i stället för Katja Jarvinen Sjöberg som jag hade kontakt med under hela resan:
"Arbetsförmedlingen har tagit del av de uppgifter du skickat och gått igenom dina meriter. Kartläggningen visar att du har en bakgrund som grafisk formgivare, AD och layoutare. Det är yrken som inte tillhör Af Kultur Media.


För att uppfylla kriteriarna för inskrivning ska man under de senaste 3 åren ha avslutat en godkänd utbildning eller ha arbetat huvudsakligen i ett yrke som tillhör Arbetsförmedlingen Kultur."


Han hade även skickat med listan på yrken som tillhör AF Kultur: däribland målare, konstnär, konstgrafiker, formgivare, illustratör... alla dessa yrken som mina dokument faktiskt styrker att jag har.


Min personliga motpart är samma kontaktperson som jag hade i 2006. Min institutionella motpart är samma myndighet som stödjer beslutet nu som då. Med andra ord inget är förändrat.


Trots det har det gått 4,5 år och om jag skulle sammanfatta den Sverige som har förändrats under tiden med en enda mening skulle det lyda så här:
Den öppna och dolda rasism jag har sett ända sedan min ankomst som finns i samtliga fält inom det vardagliga livet och har varit verksam på alla statliga institutioner och i den interna konstmaffian, har nu dessutom fått tillträde till riksdagen.

Leta inte efter svar på varför, hur detta kunde hända eller vilka stödde rasismens framfart. Det är för att det har gått 4,5 år och vissa saker har inte förändrats ett dugg.


Jag ska publicera denna blogg och är nästan säker på att ett svar ska komma från en ledare inom KRO som säger: ”Hakan, om du blir medlem hos oss, kan vi bekämpa sådana orättvisor på ett mer effektivt sätt. Men när du inte är medlem, blir det svårt”. Tack så mycket på förhand...


Jag ska publicera denna blogg och kanske kommer VP att visa sitt intresse, kanske ska blunda för den pga andra viktigare punkter, eller ska lämna en motion, den berörda ministern ska lämna ett intetsägande svar varvid ärendet glöms. Tack så mycket för alla era goda intentioner och er maktlöshet...


Jag ska publicera denna blogg är säker på att att jag denna gång inte anmäler detta till DO, eftersom jag kan inte se hur det ska vara möjligt att DO hittar bevisen nu som det inte kunde i 2006. Jag tackar dig inte DO. Om jag kunde och hade makt skulle jag anmäla dig själv till DO.


Jag ska publicera denna blogg och är säker på att några av mina vänner ska tänka utifrån rubriken eller min ilska att jag är för stridslysten än nödvändigt och tillägga ett svar som nästan ursäktar AF kulturs svar: ”Hakan, du ska veta att många äkta svenska konstnärer har liknande problem.” Dessa vänner göra sig inte besvär att kommentera. Jag vet att man inte kan bättre än så när man har sådant anpassningsbehov...


Jag ska publicera denna blogg och är säker på att många handläggare inom den konstnärliga och kulturella fond / stipendie-världen kommer att skratta tyst inom sig. De påminner mig i smyg om den dolda regeln: nämligen att man som utländsk konstnär inte får stöd de första 10 åren i Sverige. Naturligtvis, ger de hellre stöd till ex. en smyckesbutik än att bevilja originella konstprojekt som belyser och berör oftast det mångkulturella livet: från mig och säkert tiotal andra som mig, vi får inget stöd i enlighet med denna regel.
Jag ska publicera denna blogg och är säker på att ingen från tidningarnas kultursidor kommer att visa intresse för ämnet och den bakomliggande fula diskrimineringen. De är numera fullt upptagna med att ge plats åt konstkritiker som skriver gång på gång om hur viktigt det är att Sverigedemokrater möts på ett trevligt sätt på gator och torg.

Just därför, denna gång och en absolut sista gång, verkligen: ”Dra åt helvete AF Kultur!”


Men det finns en sak... Som ni alla har glömt, ni tänker inte ens på det: Vi, nysvenskar utgör numera en tredjedel av detta land och snart är vi hälften. Var så säker, vi har också många vänner bland äkta svenskar! Det kommer en dag då tiderna ändras, helt säkert! Då ska Sverige bli den nya Sverige. Det ska rensa ut sådana inkompetenta människor på alla dessa institutioner som säger ”jag har makt, jag håller den fast och brukar den” för att dölja och dölja sina egna usla stackars liv bakom sådana beslut och ersätta egen maktlöshet genom att skapa hinder för andra.

Jag har fortfarande hopp!

20.10.10

"Sazak'ın Dikenleri" Portekiz Temps D'Images Festivali'nin ödüllü "Sanat Filmleri" bölümüne seçildi


"Hakan Akçura, kendi performansı "Sazak'ın Dikenleri" üzerine yaptığı filmle, hiçbirimize bir kaçış şansı vermiyor ve onunla birlikte Türkiye'nin sıcak güneşinin altında bir hoşgeldin eylemi olarak kalkıştığı bu somut, ağır işin ardına takılıp gidiyoruz. "


Rajele JainFilms Award for Films on Art program yönetmeni
Festival Kataloğu (pdf) Videom "Sazak'ın Dikenleri", 28 Ekim - 21 Kasım 2010 tarihleri arasında Lizbon'da düzenlenecek Temps D'Images (Zamanın Görüntüleri) Festivali'nin "Film Award for Films on Art" (Sanat Filmleri için Film Ödülü) başlıklı bölümüne seçildi.

Bu yıl sekizincisi düzenlenen Temps D'Images, performans sanatçıları, film yönetmenleri, görsel sanatçılar, müzisyenler, dansçılar ve yazarlar arasında karşılıklı değişim programları yaratan, onların yaratımlarına yapım ve sunum olanakları sağlayan disiplinlerüstü bir festival.

"Film Award for Films on Art" ise, son üç yıldır Festival kapsamında yeralan, seçecekleri ve ödüllendirecekleri filmlere dair beklentilerini aşağıdaki cümlelerle açıklayan bir özel bölüm:

"Sanat ya da sanatçı filmleri özünde, kendi filmiyle yüzleşmek isteyen film yönetmeni için de, sanatını sunmak isteyen sanatçı için de disiplinlerüstü sanat işleridir.

Tüm olanaklı, farklı biçimlere şans tanıyan Festival, uzun süreli gözlemler, tarihsel araştırmalardan güç alan, sanatçıların çekim ve kurguya dair seçimleriyle deneysel bir filme dönüşen belgesellerin, özgün, niteliği yüksek, geleneksel ve güncel örneklerini bulup, seçip, ödüllendiriyor.

Bu filmler, yönetmeninin tanınmış bir sanatçı portresini sunmak isterken, kendi düşünceleri ile saygıyla yaklaştığı filminin ana karakteri arasında kendi yolunu aradığı filmler olabiliyor. Sosyal/politik bir bağlama özel bir sanat biçimi ya da sanatçı varoluşu ile dokunan, yaratım sürecine odaklanan, içinde gösterilen üç boyutlu sanat işlerinin biçimsel problemlerini yansıtan, sanat ve sanat tarihine yönetmeninin kültürü dışından bakmaya çalışan filmler olabiliyor.

Sanatçı, sanat eseri, yönetmen kimliğiyle sanatçı arasında zengin bir etkileşimi çağıran, seyirciye kaydedilmiş ya da belgelenmiş bir sanat eylemini sunmaktan ötesini isteyen filmler..."

"Sazak'ın Dikenleri", Temps D'Images Festivali'nin ödüllü "Sanat Filmleri" bölümüne seçilen 35 filmden biri ve 14 Kasım 2010'da gösterilecek.

Sazak'ın Dikenleri bundan önce Ankara Film Festivali kapsamında "Video: Bellek Mekan" sergisine, Londra Distance Festivali'ne, 7. Karaburun Şenliği'ne ve çok yakında ayrıntılarını anlatacağım bir süreçle "gösterilmediği" Atina'daki AthensArt 2010 sergisine katılmıştı.




Sazak'ın Dikenleri / Thistles of Sazak from hakan akcura on Vimeo.

Sazak'ın DikenleriBir performansın belgeseli

Yapımcı: Open Flux
Yönetmen: Hakan Akçura
Müzik: Dror Feiler
Kamera: Hakan Akçura, Dror Feiler, Leyla Ferngren, Gunilla Sköld-Feiler
Kurgu: Hakan Akçura
41.31 dak.
2010
Stokholm, İsveç"Sazak, Türkiye'nin Ege kıyılarında İzmir şehrinin Karaburun ilçesinde yeralan 1922 yılında diğerleriyle birlikte zorla boşaltılan bir Rum dağ köyü.

Zamanında bağlarında lezzetli şaraplar ve pekmezler üretmek için rizaki üzümleri yetiştiren bu köyün ve çevre köylerin Rum sakinleri, aslında en az geride kalanlar kadar bu toprakların sahibi olsalar da, İzmir’i işgal eden Yunan ordusuyla bir sayıldılar, Karaburun koylarından denize dökülüp, öldürülüp, sürüldüler; arkalarından köyleri talan edildi.

O günden bu yana, yani tam 87 yıldır, yeraldığı sarp yamaçta, güçlü rüzgarlara, Midilli ve Sakız adalarına yüzü dönük, hala ayakta kalan taş evleri ve eşsiz siluetiyle ıssız, yalnız ve korumasız bekler Sazak.

2009 yılının Ağustos ayında 50 kadar Yunanistan vatandaşı Patras yakınlarından Türkiye'nin İzmir ilinin Karaburun ilçesine geldiler. Onlar 2. düzenlenen Karaburun Yarımadası Türk-Yunan Dostluk Günleri kapsamında, tam 87 yıl sonra dedelerinin terketmek zorunda kaldığı toprakları ziyaret edecek olan torunlardı.

6 Ağustos akşamı, yöre sakinleriyle ilk buluşma yemeğine katılmak üzere Küçükbahçe köyüne giderken, otobüsleri durdu ve yola indiler. Basan akşam karanlığında, uzaktaki Sazak köyüne ya da onların deyişiyle Sazaki'ye baktılar.

İkinci buluşma yemeği ertesi gün Sarpıncık köyünde yapılacaktı.

Bense, o son yemekle aynı gün yani 7 Ağustos'ta Sazak köyünde bir sanat performansı gerçekleştirerek onlara “merhaba” demek istiyordum. Günler öncesinden kasabanın duvarlarına astığım ve çevre köylere dağıttığım performans duyurum şöyleydi:

Sazak'ın dikenleri

Yedi Ağustos 2009'da, gündoğumundan günbatımına kadar,
Sazak köyünü, onun ağır boşluğunuyürek dağlayan bir örtü gibi kaplayan
devedikenlerinden temizlemeye çalışacağım.
Bu performansım katılıma açıktır.

Hakan Akçura

Sazak'ı boylu boyunca kaplayan dikenlerden temizlemeye kalkmak, bu simgesel temizlik, benim için, köyü 87 yıldır acılı geçmişiyle birlikte terkedildiği yalnızlıktan, sahipsizlikten, korumasızlıktan kurtarmaya çalışmanın, onu her geçen gün daha da gelişeceğine inandığım Türk-Yunan dostluğunun simgelerinden biri haline getirmenin yolunu açmaya kalkışmaktı.

Dikenlerini temizleyeceğim her evden, o evin orada artık olmayan sahiplerinden kendimce izin istedim.

Evet performansım katılıma açıktı. Çağrımı sadece Karaburun ve çevresine yaygınlaştırmamış, aynı zamanda ilk buluşma yemeğinin Türkiyeli ve Yunanlı tüm konuklarına da duyurmuştum. Performansa ekibim dışında sadece iki kişi geldi. Küçükbahçe yazlıkçılarından Bergamalı emekli bir felsefe öğretmeni ile kızı. Sularını ve meyvelerini paylaştılar benimle.

Onlara teşekkür ediyorum.

Hakan Akçura"



19.10.10

"Thistles of Sazak" selected for "Film Award for Films on Art" section of Temps D'Images Portugal 2010 Festival

"With the film about his performance "Thistles of Sazak", Hakan Akçura even doesn't give us any change to escape - here we are to follow his heavy work for a welcome performance under the hot sun of Turkey, it is tangible."
Rajele JainDirector of the Film Award for Films on Art
Festival Catalogue (pdf)
I am very honored to have my video selected for Temps D'Images Portugal 2010 Festival, Film Award for Films on Art
section.

TEMPS D'IMAGES Portugal 2010 FILM AWARD for FILMS ON ART

The transdisciplinary festival TEMPS D'IMAGES enables, produces and presents since seven years artistic works which were created through the mutual exchange of artists of different disciplines such as performer and film maker, visual artist and musician, writer and dancer.
This year for the third time TEMPS D'IMAGES announces the competition of films to win the TEMPS D'IMAGES FILM AWARD for films on art.
Films on art or artists are intrinsincly transdiciplinary art works since the film maker necessarily has to confront his own film art with the art of the artist which he wants to present.
TEMPS D'IMAGES will select and award films on art which show a unique and high quality of traditional as well as contemporary forms of documentaries: from hommage films to film essays to long term observations to historical research upto experimental films who themselves become an art work through their way of filming or editing - TEMPS D'IMAGES will give a chance to all different forms.
There can be portraits of a famous artist in which the film maker had to approach his protagonist by finding ways between high respect and his own idea to the film, there can be films on the sociological/political context in which a specific art or artist arise, or films with the focus on the process of creation, films which reflect the formal problems in showing 3-dimensional art works in film, films about art or art history itself, films on art of other than the film maker's culture...
A rich interplay is established between artist, art work, film-director-as-artist, and viewer when a film on art wants to be more than a mere documentation, recording of an art event.


Thistles of Sazak

A documentary of the art performance

Producer: Open Flux
Director: Hakan Akçura
Music: Dror Feiler
Camera: Hakan Akçura, Dror Feiler, Leyla Ferngren, Gunilla Sköld-Feiler
Edit: Hakan Akçura
41.31 min.
2010
Stockholm, Sweden
Sazak is a mountain village located in Karaburun, Izmir on the Aegean coast of Turkey and is just one of many Greek villages forcibly evacuated in 1922.

The Greek residents of this and surrounding villages, who once grew rosica grapes in their vineyards and produced delicious wines and molasses, were considered together with the Greek army that invaded Izmir. The Greek residents were driven to the sea at the coves around Karaburun, killed and deported and the villages they left behind were plundered, although they actually had the same rights in these lands as those who remained.

Since those times, for 87 years, Sazak remained desolate, solitary and unprotected on the steep slop facing toward the islands of Lesvos and Chios, where there are still stone houses and unique silhouettes.

In August 2009, about 50 citizens from Patras, Greece, came to Karaburun, Izmir in Turkey. They were the grandchildren of those who were forced to leave the lands which they would visit after 87 years as part of the 2nd Karaburun Peninsula Greek-Turkish Friendship Days.

As they were going to the Kucukbahce village for the first dinner to meet with the local people on the evening of August 6, their bus stopped and they got out. They looked at the village of Sazak, or Sazaki as they call it, lying far away in the falling darkness of the evening.

The second dinner would be at the village of Sarpincik on the next day.

I wanted to salute them by making an art performance at the village of Sazak on August 7, i.e. on the same day as that last dinner. I posted the performance announcement on walls in the town and the surrounding villages days before:

Thistles of Sazak

I will try to clear the village of Sazak from thistles, which covers its heavy emptiness like a heartrending veil, from dawn to dusk on the Seventh of August, 2009.
Your participation is welcome at my performance.

Hakan Akçura

For me, trying to clear the covering of thistles at Sazak is a symbolic cleansing meant to open the way for rescuing the village from the lonely, derelict, unprotected state in which it has been left together with its painful past for 87 years. Also to transform it to one of the symbols of Greek-Turkish friendship, which I believe will develop ever more with each passing day.

I asked for permission, in a way, from the earlier owners of each house, who are no longer there, before clearing the thistles.

Yes, my performance was open to participation. I spread my call not only in and around Karaburun, but I also informed all the guests, Greek and Turkish alike, who met at the first dinner. Only two persons came to the performance in addition to my team; a retired philosophy teacher and his daughter from Bergama, who were spending their summer holidays in Kucukbahce.

They shared their water and fruit with me.

I would like to thank them.

Hakan Akçura