26.12.07

“Euro-Med Journalist Prize for Cultural Dialogue” to Vercihan Ziflioglu and her article about my open call/art event, “Love at the Hatred Tunnel”

Among journalists from 37 countries, TDN’s (Turkish Daily News) Vercihan Ziflioğlu won the “Euro-Med Journalist Prize for Cultural Dialogue” with four articles. The award is given annually to four journalists from European and Mediterranean countries

Journalist, poet and author Vercihan Ziflioğlu, a reporter for the Turkish Daily News, was yesterday awarded the “Euro-Med Journalist Prize for Cultural Dialogue” organized by the Swedish Institute and supported by the Anna Lindh Euro-Mediterranean Foundation.

Ziflioğlu, 33, who joined the TDN from the daily Hürriyet last January, competed with journalists from 37 countries and was honored for four articles appearing in the TDN this year. Her winning reports included “Artist Without Borders Between Yerevan and Istanbul,” “Love at the Hatred Tunnel” and “Turkey's ‘Ebru' Through the Eyes of Atilla Durak.”

“I feel this is less an award for me and that it is an award to all at the TDN,” Ziflioglu said at an impromptu newsroom ceremony. “It is an award for cultural dialogue which is what the TDN is all about and I owe this honor to my colleagues who have been trusting, supporting and understanding.”

Links:

Turkish Daily News (Detaily news about prize)

Ziflioglu's article-interview with me: “Love at the Hatred Tunnel”



Ziflioğlu'na "Kültürlerarası Diyalog" ödülünü getiren makalelerinden biri "Nefret tünelinde Aşk"a dair

İsveç Enstitüsü tarafından Anna Lindh Euro Foudation'un desteğiyle düzenlenen "Kültürlerarası Diyalog" makale yarışmasında Türkiye ve Turkish Daily News (TDN) gazetesi adına gazeteci Vercihan Ziflioğlu birinci oldu. 37 Akdeniz ülkesinin başvurduğu yarışmada Ziflioğlu, TDN'de yayımlanan "Artist Without Borders Between Yeravan and İstanbul" (Ermenistan ve İstanbul arasında sanatın sınırları yok) "Love at the Hatret Tunel" (Nefret Tünelinde Aşk) ve "Turkey's 'Ebru' through The Eyes of Atilla Durak" (Atilla Durak'ın gözlerinden Türkiye'nin Ebru) haberleriyle ödüle değer bulundu.

Ödüle ilişkin duygularını dile getiren Ziflioğlu, etnik kökeni Ermeni olan bir kişi olarak böyle bir ödülü Türkiye adına kazanmanın mutluluk ötesi olduğunu söyledi. Ziflioğlu, "Benim Türk Ermenisi olarak en büyük çabam iki halk arasında süregelen önyargıların aşılması ve
iki komşunun birbirini tanıması. İnsan duyguları arasında ve dünyadaki sınır kavramına da inanmıyorum. Benim için önemli olan tek şey kimliksiz ve aidiyetsiz bir insanlıktır" dedi.

Sözkonusu "Love at the Hatret Tunel" (Nefret Tünelinde Aşk) isimli haber, Ziflioğlu'nun aynı isimli açık çağrım ve sanat etkinliğime dair benimle yaptığı söyleşinin ardından kaleme alınmıştı.

Gönülden kutlarım.


İlgili linkler:


Turkish Daily News'da ödüle dair geniş haber (ingilizce)
Referans'ta ödüle dair geniş haber (türkçe)

Ödül getiren "Love at the Hatret Tunel" (Nefret Tünelinde Aşk) haberi (ingilizce ve türkçe)


15.12.07

Yazmadım da derledim (belge kalsın diye)

...

Akagündüz'ün iddiasına göre, sergi bu kez polis amirine de gezdirildi. Amir, daha önce sivil polislerce kaydedilen o üç afiş üzerinde duruyordu: "Sergiyle ilgili bir şüphe vardı. Buradaki afişler için sübjektif bir durum söz konusuydu. Neyin sakıncalı olup olmadığı konusunda karar vermekte güçlük çektiler. İşlerin kendisiyle ilgili ortalama bir izleyicini sorabileceği sorular sordular: Amaçlanan ne, bu içerik neden seçildi, Atatürk'e buradaki yaklaşımın ne, gibi sorular sordular. Atatürk'e hakaret içeriyor mu, içermiyor mu, emin olmak istediler. Verdiğimiz cevaplardan tatmin olmadılar ki, afişlerin incelemeye alınacağını, savcılığa bildirileceğini söylediler."

Henüz inceleme aşaması

Amir o sergiden ayrılırken, ertesi gün şüpheli üç afişi tasarlayan sanatçıların kimlik bilgileri alındı. Bu üç sanatçıdan, adının açıklanmasını istemeyen biri, afişini geri çekti.
...

Radikal
1. sayfa, ana haber: Yağmurdan kaçarken
14 Kasım 2007

...
Hale Tenger'den Halil Altindere'ye pek cok sanatcinin islerini sikayet eden gazeteleri ve bu gazetelerin sikayetini esas alan savcilarin varligini, Ayse teyze bilmese de, Hafriyat grubu bilir elbette. Hafriyat grubunu takip etmesi ilham verici kilacak yegane sey de bu bilgiye ragmen sergi acmalari ve "amacımız provokasyon yaratmak değildi" demek yerine, "elbette, korkularimizi provoke ederek kendimizle yuzlesmekti amacimiz" demeleri olabilirdi ancak; nerede sergiden is cekmek, ustelik de isim saklayarak. Aradigim bir kahraman degil. Ama kabul edersiniz ki durusunu bozmayan, "niye"sine sahip cikacak, askla dolu yigitlere ihtiyacimiz var.

Defne Koryürek
Abesle_Istigal
14 Kasım 2007



Afişlerden bazıları gerçekten hoş. Yalnız söylemeden edilmeyecek bir şey var. Önce, Hafriyat’ın basın büteninden bir bölümü sizinle paylaşalım: “Dini tecrübe; yani varoluşun bu olmazsa olmaz iç tecrübesi, hayatımızdan uzaklaştı. Kaybolması mümkün değil, ama uzaklaştı. Oysa dış tecrübeyi, yani gündelik hayatı, insan ilişkilerini besleyen budur. Maatteessüf din de geçici hayatın sel sularının altında kaldı...

Dış görünüş dinle ilgili konumun birinci derecede belirleyicisi sayılabiliyor, dini tecrübenin mutlaklığı, ismi konulmazlığı, tarife gelmezliği unutuldu. Pek kimse bu tecrübenin gerektirdiği emeği vermeye hazır değil.” Görünen o ki tutunacak dalımızın kalmadığı bugünlerde Hafriyat da inanmaya ihtiyaç duyuyor.

Yazının başında, Hafriyat’ın ‘Allah Korkusu’ başlıklı sergisi bazı basın organlarının tepkisini çekti demiştik. Üstelik sadece ismi yüzünden.

Tuhaftır, Hafriyat’ın şu sıralar yaşadığı deneyim bütün bir sergiden daha etkili yukarıda bahsettiklerinin anlaşılmasında. Sergide fotoğraf çekmek istediğimizi, basın olduğumuzu duyar duymaz dehşete kapılıyorlar. Korkunun dehşeti. Bu korku, haklarında çıkacak haberi önceden görmek, kontrol etmek istemelerine yol açıyor. Korku içinde olmak medeni insanlar için doğal bir durum değil. Biz neden böyle olduk? Allah’ım sen bizi koru.

Tempo
Seda Arıcıoğlu
15 Kasım 2007


...

Ancak, sergiye koruma isteyen Hafriyat Grubu'nun başına daha ilginç bir olay geldi: Koruma amaçlı gelen polis "Atatürk'ün Yokluğu" başlıklı çalışmaları bulunan sanatçılar hakkında soruşturma başlattı. Bunun üzerine bir sanatçı posterini geri çekti.
...

Referans Gazetesi

16 Kasım 2007


...
Yalan haber yapmayı adeta bir alışkanlık haline getiren kartel medyasına, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden dün yine yalanlama geldi. Emniyet Müdürlüğü, söz konusu sergide hiçbir afişin kaldırılmadığını, ayrıca terörle mücadele ekiplerinin de görevlendirilmediğini bildirdi. Yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi: “Söz konusu yazıda Karaköy’de açılan bir sergiyi korumakla görevli polislerin 2 afişi sakıncalı bulmaları üzerine Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin yazıdaki deyimle “olay yerine” gelerek incelemelerde bulundukları ifade edilmektedir. Gerçeği yansıtmayan ve hiçbir araştırma yapılmaksızın verilen bu bilgiye dayanılarak hayali sonuçlar çıkarıldığı görülmektedir.”

Furkan Haber
17 Kasım 2007

Kemalizm ve ibadet

Kimlik bilgileri alınan sanatçılardan Hakan Akçura ise “Kemalizm bir ibadet biçimidir” ismini taşıyan afişi hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu öğrenmesi üzerine Hafriyat Sanat Grubu’nun avukatları eliyle Cumhuriyet savcılığına bir mektup yazdı. İnternet ortamında da yayılan bu yazıda Başoğlu [Akçura demek istediler herhal! H-A], Yazar Murat Belge’nin bir röportajında geçen “Bizde Cumhuriyet’le birlikte oluşan ideoloji tamamen seküler bir alternatif değildir. Kemalizm bir ibadet biçimidir. Dünya tarihinde kısa bir yer tutsa da, bu sekülarizasyon sürecine girmiş olmak, Allah’ı kaybetmiş olmak demektir...” sözünden hareketle “Kemalizm bir ibadet biçimidir” adlı eseri ürettiğini belirtiyor. Başoğlu [Akçura demek istediler yine herhal! H-A], sözlerini şöyle sürdürüyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi ideolojisi Kemalizm’dir ve paradoksal olarak devletin, ordunun ve bu resmi ideolojinin takipçisi olan insanların siyasal islama karşı çıkışlarında Atatürk bir peygamber gibi anılmaktadır. Afişim, tam da bu çelişkinin dışavurumudur.”

Evrensel
18 Kasım 2007

Hafriyat benim için bağımsız fikirlerimi tasarımlarımı kendi irademle ifade edebildiğim bir kaç galeriden biridir Türkiye de. Bu yüzden oluşturdukları sanat hareketinin özellikle son 10 yılda yaptıklarını da incelersek artık Türk resminde de hatırı sayılır bir yere sahip olduğuna inanıyorum.


Son üç sergisinde de yer almıştım, “Allah Korkusu" temalı sergide de bulunduğum için gayet memnunum. Ne yazık ki sergi öncesi hedef gösterilmesi provokasyona açık bir sergi haline dönüştürülmeye çalışılması üzüntü verici oldu. Sergi açılışı Hafriyatın talebiyle polis güvenliği sağlanarak yapılacaktı. Ancak ziyaretçiler, elinde kamera ve telsizlerle sergiyi inceleyen polislerle beraber, açılışı yapmak zorunda kaldılar. Oysa güvenlik için başvurulmuştu emniyete. Açılıştan sonra özel olarak inceleyebilirlerdi. Kısaca hoş bir açılış olmadı. daha sergi sırasında benim afişimin de arasında bulunduğu üç afiş hakkında sakınca görerek kimlik tespiti istediler. Ben böyle bir şey görmedim,orası bir sanat galerisi bir eylem alanı değil bizde eylemci değiliz daha ilk dakikalarda böyle bir baskı görmek oldukça üzüntü vericidir.

Afişte eleştirilen; namaz hocası gibi bir dogmanın peşinde olanlar ile bunlarla aynı mantık zinciri ile Atatürkçü olduğunu iddia eden Atatürk’ü anlayamayanlardır. Bu afişimde Atatürk’ü aşağılamak eleştirmek hakaret etmek gibi bir amaç asla güdülmemiştir. Böyle bir sonuca ulaşılması da mümkün değildir. Bugün bir korkudan iki büyük korku inşa edildi Türkiye de. Bu korkular,İçinde bulundugumuz konjöktür de emperyalist güçlerin, yeni ismiyle global sermayelerin emellerini kolaylaştıran bir bölünmüşlüge sebeb olmuştur. Kendi afişimi bazı kalıplaşmış fikirlerin tartışılmasına yol açacağını düşünerek yapmıştım. Ancak en yakınımdaki bazı insanların hatta bazı sanatçı arkadaşlarımın bile tepkilerini çekmişti, her şeye rağmen sergilenmesini istedim. Yaptığım afişin bu atmosfer içinde doğru algılanmayacağını, hassas bir dengeye sahip olduğunu ve bazı çevreler tarafından manipüle edilerek farklı alanlara taşınacağını düşünerek şimdilik işimi sergiden geri çekiyorum. [Altını ben çizdim. Ben buna Kemalist korku derim! H.A.] Tek sebebi de budur. Artık emniyet tarafından tespiti yapılmış bir iştir. Savcılıkca sakınca görünürse dava edilecegiz.

Bugün yıpranmış bir Atatürk heykeli değiştirilirken eskiyi imha edemiyoruz. Kimsenin bilmediği bir yere gömüp akıllılık ettiğimizi düşünüyoruz. “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum” diyen Atatürk'e, asıl hakaretin bu olduğunu düşünüyorum.

Son olarak şunu söyleyebilirim “Benim müstesna olduğuma dair yasa yoktur.” diyen Atatürk’ü tabulaştırmadan efsanelerden uzak ve ne kadar akılcı gözle görürsek o kadar gerçeğe yaklaşacağımıza inanıyorum.

Journal Entry: Mon Nov 19, 2007, 1:01 PM
[Sonradan silindi. H.A.]
http://muratbasol.deviantart.com
Murat Başol

...
Hafriyat grubu, “Allah Korkusu” sergisini henüz açmadan, Vakit Gazetesi sergiyi “küstah sergi” başlığıyla duyurdu ve “amaç sanat yapmak değil, sövgü” şeklinde saldırdı.

Hafriyatçılar her ne kadar sergilerinin yalnız “toplumsal korku kavramıyla ve bu korkunun iktidarlar tarafından ayrışmalar yaratılarak kullanılmasıyla ilgili bir afiş sergisi” olduğunu söyleyip kendi düşüncelerini açıklasalar da, tehditler sürünce, koruma istemek için polisi aradılar.

Gerisi Aziz Nesin hikayesi: Bildiğiniz gibi “koruma” amaçlı gelen polis, tam tersine sanatçıların işlerinden rahatsız oluyor (!) ve soruşturma açmak istiyor! Olay bir hukuki soruşturma ve gerginlik etrafında dönüp duruyor. Bazı sanatçılar, olaylar hızla birinci sayfalara tırmanınca yapıtlarını geri çekiyorlar. Sanat, kendisini sürekli daralan bir kuşatma içinde hissediyor.

...
Hafriyatçılardan ise desteğimize bir yanıt gelmeden onları sansürleyen zihniyete bir kınama bildirisi yayınladık. Mesleğin profesyonel kurumu olarak özgürlükleri korumak dışında ne seçeneğimiz olabilir mi? [Altını ben çizdim. Yanlış okumadınız: Evet, "mi". "ki" olsa ne farkeder?! H.A.]

Bedri Baykam
4 Aralık 2007

Size bir Atatürkçü, bir Türk olarak beni çok rahatsız eden bir konudan bahsetmek istedim. Belki biliyorsunuzdur. Karaköy Hafriyatta açılan afiş sergisindeki kimi afişlerde sözüm ona sanat adına Atatürk' e ve Atatürkçülüğe hakaret edilmekte. Serginin adı "Allah korkusu". Ancak amacı din baskısını falan sorgulamak değil. Asıl amaç serginin açılış tarihinin 10 kasım seçilmesinden de, açılış metnindeki söylemden de, içindeki kimi afişlerden de belli.Bu konuda hukuki olarak bir şeyler yapılamaz mı? Basında üç afiş için soruşturma açıldığı belirtilmiş.Ancak hangileri olduğu ve niçin soruşturma açıldığı meçhul. Bu sergi başlangıçta vakit gazetesi tarafından dine hakaret edileceği konusunda bir ön yargıyla tanıtılmıştı. Soruşturma açılan afişler bu yönde mi değerlendirildi yoksa Atatürk'ü rencide eden afişler mi bilemiyorum. Atatürkçü ve ulusalcılar bu konunun takipçisi olursa hak ettiği biçimde sonuçlanacağına inanıyorum. Sanata ve sanatçıya saygımız büyük. Ama bu ülkeye sanatı getiren, sanatçıyı baş tacı eden yüce önderin, sanatçı geçinen, sanatı kendi amaçlarına alet edenlerce hakarete uğramasına gönlüm razı değil. Saygılarımla.


kayra_ilk~41742
Sıra No : 65
Tarih : 07:39:23 @ 12-11-2007

Tempo: Cesurum, cesursun, korkağız

Hafriyat Karaköy'de ilginç başlıklı bir afiş sergisi var: Allah Korkusu. Sergi, başlığı dolayısıyla, çeşitli basın organlarının hedefi oldu. Allah'ım gerçekten korkunç!

Hafriyat, aynı dertlerden mustarip bir grup ressam ve heykeltıraşın, bir araya gelerek oluşturdukları özerk, sivil bir grup hareketi. Geçen sene Alternatif Seçim Afişleri diye bir sergileri vardı, hoştu. Sanatçıların sokakla, bizle ilgilenmesi iyi oluyor.

Grup bu sene, normal şartlar altında bir araya gelmeleri, yan yana kullanılmaları gerekmeyecek ama uzun zamandan beri biri diğerinin tam tersiymiş gibi algılanan, böylelikle birbirlerini en iyi anlamlandıran kavramlar üzerine düşünmüş. Anıtkabir, Kâbe, Müslümanlık, laiklik, Hz. Muhammed, Atatürk...

Şöyle bir bakalım. Sergideki afişlerden biri, bir kadın giyim markasına ait: Merve Giyim. Che tişörtü giymiş tesettürlü biri var. Altında peruklu kadınlar, yanında “Üniversiteli bayanlar için peruk gelmiştir” yazıyor. Bir afişten çok dükkân vitrini gibi aslında ama olsun. Bir iş; enter tuşunun üzerinde tövbe yazıyor. Bu enter tuşunun üzerine yazılmadık şey kalmadı aslında ama tövbe güzelmiş. İnternet üzerinde günah çıkarma sitelerinin gündemde olduğu bu zamanda hedefi vuruyor. Bir başka iş; siyah bir kâğıdın üzerinde ‘Korkma! Benim’ yazıyor. Afişlerden biri Atatürk’ün putlaştırılması ile ilgili. Afiş, Murat Belge’nin “Kemalizm bir ibadet biçimidir” sözünden destek almış ama aslında bastona ihtiyacı yok.

Afişlerden bazıları gerçekten hoş. Yalnız söylemeden edilmeyecek bir şey var. Önce, Hafriyat’ın basın büteninden bir bölümü sizinle paylaşalım: “Dini tecrübe; yani varoluşun bu olmazsa olmaz iç tecrübesi, hayatımızdan uzaklaştı. Kaybolması mümkün değil, ama uzaklaştı. Oysa dış tecrübeyi, yani gündelik hayatı, insan ilişkilerini besleyen budur. Maatteessüf din de geçici hayatın sel sularının altında kaldı. ...

Dış görünüş dinle ilgili konumun birinci derecede belirleyicisi sayılabiliyor, dini tecrübenin mutlaklığı, ismi konulmazlığı, tarife gelmezliği unutuldu. Pek kimse bu tecrübenin gerektirdiği emeği vermeye hazır değil.” Görünen o ki tutunacak dalımızın kalmadığı bugünlerde Hafriyat da inanmaya ihtiyaç duyuyor.

Yazının başında, Hafriyat’ın ‘Allah Korkusu’ başlıklı sergisi bazı basın organlarının tepkisini çekti demiştik. Üstelik sadece ismi yüzünden.

Tuhaftır, Hafriyat’ın şu sıralar yaşadığı deneyim bütün bir sergiden daha etkili yukarıda bahsettiklerinin anlaşılmasında. Sergide fotoğraf çekmek istediğimizi, basın olduğumuzu duyar duymaz dehşete kapılıyorlar. Korkunun dehşeti. Bu korku, haklarında çıkacak haberi önceden görmek, kontrol etmek istemelerine yol açıyor. Korku içinde olmak medeni insanlar için doğal bir durum değil. Biz neden böyle olduk? Allah’ım sen bizi koru.


Seda Arıcıoğlu
15 Kasım 2007

7.12.07

Referans: Atatürk Korkusu soruşturma açtırdı

Polisin korumak için geldiği ancak sanatçıları hakkında soruşturma başlattığı 'Allah Korkusu' sergisine dair tartışmalar sürüyor. Vakit gazetesi sergiyi hedef göstermediğini savundu.


Hafriyat Grubu'nun 10 Kasım'da "Allah Korkusu" ismiyle açtığı Hafriyat Karaköy sergisine ilişkin tartışmalar sürüyor. Vakit gazetesi sergiyi hedef göstermediğini savunurken serginin küratörü Deniz Erbaş, gazete çalışanlarının sergiyi görmeden önce haber yaptıklarını söyledi.


Vakit gazetesinin 5 Kasım'da "Küstah sergi" başlıklı haberi üzerine serginin kapıları polis tarafından açıldı. Vakit yaptığı yayınlarda, "Sanatçıların çalışmaları dinlerine duydukları inaçla ilgili deneyimlerindeki değişimi ve hasarı anlatacak" diyerek, serginin amacının provokasyon olduğunu savundu. Ancak, sergiye koruma isteyen Hafriyat Grubu'nun başına daha ilginç bir olay geldi: Koruma amaçlı gelen polis "Atatürk'ün Yokluğu" başlıklı çalışmaları bulunan sanatçılar hakkında soruşturma başlattı. Bunun üzerine bir sanatçı posterini geri çekti.


'Vakit görmeden yazdı'


Hafriyat Grubu, tüm bu olanlardan sonra bir deklarasyon yayımlayarak "Serginin 'Allah Korkusu'nu kapsamasının amacı hükümetlerin korkuyu nasıl kullandıklarını araştırmak. Onlar, insanları Müslüman, Hıristiyan, ateist, Kemalist, İslamcı, Doğu, Batı diye sınıflandırıyor... Kimlikleri bu şekilde tanımlamayanlara hoşgörü yok" dedi.


Serginin küratörü Deniz Erbaş, Vakit'in yorumlarının yalan olduğunu belirterek "Biz kimseyle bu sergi hakkında konuşmadık ve yorum da yapmadık. Vakit sergiye ilişkin haberi sergi açılmadan önce yazdı ve çalışanları bu sergiyi görmedi. Hafriyat, bunun provokatif bir sergi olmasını planlamadı" dedi. Vakit Gazetesi Haber Şefi Muharrem Coşkun, sergide İslam dinine inanan insanları yaralayacak posterlerin bulunduğunu savundu.


Çifte standart iddiası


Coşkun, "3 poster Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu M. Kemal Atatürk hakkında. Bu noktada şu soruyu sormak lazım: Neden Atatürk'ü rencide eden posterler hakkında soruşturma açılırken Allah ya da İslam'la alay eden posterler hakkında soruşturma açılmıyor. O da sadece Allah'ın yarattığı varlıklardan biri. O kanunla korunan sınırlı sayıdaki insandan biri. Bu yüzden belki de 'Atatürk Korkusu' isimli bir sergi yapılmalı. Sergide türbanlı bir kadının posteri var ama diğer dinlerle ilgili hiç poster yok" dedi.


Kimseyi hedeflemediklerini söyleyen Coşkun, sanatın inançları eleştirmemesi gerektiğini savunarak "Ben silik bir Atatürk yüzünün bulunduğu ve altında 'Kemalizm bir tapınma yoludur' yazan posteri beğendim" dedi. [Bir dinsiz, imansız ile Vakit Gazetesi Haber Şefi'nin buluşacağı tek nokta mı ne! H.A.]


Suma Sanat Galerisi'nin küratörü Beral Madra ise "Her dinde olduğu gibi İslam'da da din, insanla Allah arasındadır. Tüm bunların neden tartışıldığını anlamak imkânsız. Onlar sergiyi ziyaret etmeden hedef alıyorlar" diye konuştu.


Sergiyi henüz görmediğini belirten Madra, "Bugün her şey online yollanabiliyor ve biz her türlü bilgiye erişebiliyoruz. İfade özgürlüğüne sınırlama koyanlar, teknolojiyi durdurabilecek mi? Bu topluma bir hakarettir" dedi. Farklı inançlara sahip 15 sanatçının çalışmalarının yer aldığı sergi 2 Aralık'a kadar açık kalacak.

Referans
16.11.2007

4.12.07

Cumhuriyet: "Acaba Atatürk 'e başkaldırı mıymış, saygısızlık mıymış? İncelesinler."

Kültürel değişimlere ilişkin

Son günlerde sergilerde bir çoğalma söz konusu. Sergileri destekleyen yayınlar da arttı. Gelecekte geriye dönüp o sergiyle ilgili bilgiye yeniden ulaşabilmemiz için çalışmalar yapılıyor.

Madem ki sanatın birincil uğraşısı insandır, o halde dinlerden savaşlara kadar tüm yaşanmışlıkların sanatça kullanılagelmesi doğal değil midir? Sanatı onun içselliğidir, kısıtlanamaz. Günün koşullarına bağlı üretilmiş bir yapıt için söylenecek söz, ancak onun sanatsal başarısıyla ilgili olabilir. Ekim, kasım aylarında izlediğimiz sergilere bakalım: "Mahrem" bunlardan biriydi. Dinsel eksenli bir bakışla örtünme neydi? Kamusal alandaki örtünme neye işaret ediyordu? Yüzyıllardır insanlar örtünmeyi kullanmış olamazlar mıydı? Sergi çarpıcı ve estetikti. Santralistanbul'da biraz kendi halinde sürdü ve bitti. Bence daha uzun izlettirilmeliydi, daha çok izlenmeliydi.

Günümüz Türkiye'sinin sanatçısını birçok konuda etkilediğini gösteren bir başka sergi ise Karaköy Hafriyat'taydı. Sergi Cumhuriyetimiz, dinsel gelişmeler, bağlantılar, bağımlılıklar, özgürlükler gibi olgularla kavram karmaşaları nasıl yaratılır sorusunu yanıtlıyordu. Hafriyat Sanat Grubu 'Allah Korkusu' na ilişkin üretilebilecek değişik söylemler için afişi kullanmıştı. Söz konusu olan Tanrısal gücün afişlerle anlatımıydı. Bilinen, ancak sanatsal bir ortamda yeniden dillendirilen bir konu. Ancak sergi yeni bir tartışma ortamı doğurmuş durumda. Hakan Akçura' nın afişi polisçe incelemeye alınmış bile. Acaba Atatürk 'e başkaldırı mıymış, saygısızlık mıymış? İncelesinler. Dediğimiz gibi sanatçının insandan, yaşamdan, sosyal, siyasal olaylar ve olgulardan etkilenmesi, onları kullanması olağandır. Popülist ya da sansasyonel de olabilir. Şu sıralar Siemens Sanat'ta sürmekte olan "Olağandan Sonra: Şimdiki Zaman" sergisinde ise Şenay Kazalova ve Ali Hassoun Doğu - Batı eksenli düşünmüşler. "Bu sadece bir çift göz eşliği" deyip geçmeyin; onlarca izlenmek, onlarla olmak gibi. Kuşkusuz görüntülerin izdüşümü anlamı pekiştiren bir kurgu olarak belleğinize yerleşecektir. Sergiyi 21 Aralık'a kadar gezebilirsiniz.


Ümran Bulut

3 Aralık 2007
Cumhuriyet